Olgunlaşmak deyimi sahiden bildiğimiz gibi mi ?
Bundan bir hafta ya da daha önceydi sanırım, ufak bir sırt çantası ile memleketime gittim ailemin yanına ya da başka bir söylem ile o bahaneyle anılarımı canlandırmaya o gri ile mavinin sürekli temas halinde olduğu şehire… Her zaman oturduğum parkta her zaman oturduğum banka oturdum bir kaç bira içmiştim mutlu sayılmaz, aksine hayli de üzgündüm her gelişimde daha da kalabalık, daha da bunaltıcı, sıkıcı bir hal alıyordu sanki şehir oysa her gidişimde olağanüstü heveslenirdim… Özlem ile karışık bir duyguydu belki de bu… Biraları içtikten sonra karanlık sokakları aydınlatan sarı lambaların altında hayli dolaştım hava oldukça soğuk üstümde ki ceket fayda etmeyecek kadar inceydi bot bile götürmemiştim daha sıcaktır orada havalar diye. Unuttuğum şeyler olduğunu burada anladım o şehirde hava asla sıcak değildi olmamıştı da ve bunu o şehirde yaşarken fark ettiğim zamanlar genelde gözümden bir kaç damla yaş akar ve avare avare sokaklarda dolaştığım zamanlardı. Üzgündüm, sanki ben oradan ayrı kaldıkça o aşık olduğum şehir de, ben de çok zıt bir şekilde değişmeye başlamıştık ve artık ne o bana ayak uydurabiliyor ne ben ona sıcak bir yuva gibi bakabiliyordum, o yıkılıp gökdelenler ile doğarken, ben yalnızlığın ortasında yaşamayı öğreniyordum değişiyordu hayat artık…Evime gittim, salonda duran eski koltukta sızmıştım, kalktığımda ilk yaptığım iş her sabah olduğu gibi sigara yakmak oldu, arkasından bir de kahve güzel başlamıştım güne lakin gözüm bir anda telefonuma daldı bir mesaj gelmişti eski sevgilimden, arkadaş gibiydik arada konuşurduk hala sohbetimizden bir şey kaybetmemiştik… “Buralara gelmişsin görüşmeliyiz bence” yazıyordu. Normalde bütün planım evde yatmak iken kabul ettim, muhabbete ihtiyacım vardı, belki biraz alkole… “Tabii ki akşam uygunum” diye mesaj attım. Güzel bir muhabbetimiz vardı o benim neler yaşadığımı bilir ben onun neler yaşadığını bilirdim. Çektik arabayı şehrin en güzel manzarasına, şehrin ışıklarını izlerken biramızı yudumluyorduk ama ikimizde daha ağzımızı açmamıştık “Nasıl gidiyor hayat ?” diye sordu acınası bir yarım gülüş ile “Bilmem düşünmeye fırsatım bile olmuyor, sanki; azgın bir Nehir’deyim o akıyor ben sadece çırpınıyorum dedim.” gözlerime bakarak “İstediğin olmuş işte yalnızlığın ve sen yaşıyorsunuz” dedi. Verecek cevap bulamadım aslında fazla da düşünmemiştim Bira’dan bir yudum daha aldım ve “Sahi ya değişiklik var mı?” bende diye sordum… Hayatımın en zor cevabını almıştım belki “Yüzüne olgunluk çökmüş” dedi” Bir insan ne kadar şehir gezerse ne kadar insan tanırsa o kadar olgunluk çöküyor yüze” diye sözü biter bitmez bunu söylemiştim. Benim gibi birisinden çıkması zor bir sözdü bu, elbette bazı şeyleri yaşıyoruz sürekli hayatımızda biz acaba zaman geçtikte çöküyor muyuz ? Yoksa olgunluk dediğimiz bu yol mutsuzluktan, yorgunluktan, yalnızlıktan, terk edilmişlik ve yediğimiz kazıklardan mı ibaret eğer ki gerçekten buysa biz gerçekten olgun olmayı istiyor muyuz ? Benim fikrim, hareketlerim aslında hiçbir zaman bu olmadı hep içimden geldiği gibi davrandım, seviyorsam çıkıp sokaklarda haykırdım, üzgünsem kimseden gizlemedim, sevmediğim, istemediğim hiçbir şeyi yapmadım. Yorulsam da, belki sonunda mutlu olamasam da hep böyle kalacağım gerçek benliğimi kaybettikten sonra, başkaları gibi davrantıktan sonra olgun demişler dememişler kimin umrunda ?