Çok şey vardı kafasında O’na dair. Gözlerinin önünden o kadar çok kız geçti ki; onun olmayan, olmayacak olan. Hep uzak durdu o insanı boğan kalabalıklardan. İlk görüşte kim kimi tanımış, kalabalığın içinde gözüm seni nereden ısırıyor diye bakarken pat kendini bulmuşsun ilişkinin içinde. Kim bilir kaç kez doğru adamı buldum derken aslında attan inip eşeğe bindiğini farketmişsindir. O yüzden hep haddini bildi ne at oldu ne de eşek. Eşeksen semer vuran çoktur, at isen bacağın kırıldığında kafana sıkarlar. Yalnız oldu, o yüzden her zaman…
Bukowski’nin romanlarındaki o dişleri kırık, usları kırık adamlar olmak işine geldi. İnsan kalabalığından uzak, aynalardan kaçan, bir köşede kendi başına hayatını sürdüren hergele olmaktı en kolayı. Başarının bir anlamı yoktu, yaşanılan zorluklar olmayınca. Maddiyat her zaman canımızı okudu, hayaller yarınlara ertelendi, sevdiğimiz kızlara uzaktan el sallamak ile yetindik. Birileri mutluluğu gümüşten tabaklarda tadarken, biz sefaleti ekmek arası yapıp yedik.
Her şeye rağmen bir parça huzur vardı hayatımızda. Hayat bize hastalıkta da, ölümde de bir çıkış yolu olduğunu gösterdi. Geride bıraktık kaybettiklerimizi, yeni bir sayfa açmadık belki hayatlarımıza ama daha; dikkatli tuttuk kalemimizi. Kim ne derse desin, Murat budur arkadaş. Gamsızdır biraz aramaz sormaz arkadaşlarını kimi zaman. Söyleyecek sözü yoktur belki, belki de yalnız kalmak en iyisidir o zaman. Düğünlerden hep uzak durmuştur, çünkü ona sıra ne zaman gelecek bilmez. Hayal etmek gerçekleştirmekten daha çok işine gelir. Başarılarından gurur duymaktan çok, kaybettiklerine hayıflanmayı öğrenmiştir çünkü.
Hayat karmaşık olmayacak onun için. Rutinleri olacak ama plan dahilinde değil. Evden işe işten eve bir hayat. Az ama öz arkadaşlar, yenilerine gerek yok. Çünkü vakti yok tanımaya, inancı yok güvenmeye. Aşk mı ? Kitaplarda okurken her zaman zevk duyar, filmler de ise birkaç damla gözyaşı dökmeyi ihmal etmez. Beklemek işine gelmez, o yüzden buluşmalara gitmemeyi yeğler. Uzaktan iyidir ama tanısanız tam bir ibnedir. Okur okumasına da, dibine ışık vermeyen mum gibidir çoğu zaman. Umut verir insanlara, yarı yolda bahaneleri hazırdır ilk durakta iner her zaman. O yüzden hak ettiğini söyleyemem mutluluğu. Hem nedir ki mutluluk. Kaç paradır, tadı nasıldır, bizim semt pazarında bulunur mu onu bile bilmez.
Yıllar yılı geçti anlamadan etmeden. Tel tel dökülmeye başladı saçları eline, aklar çoktan düşmüştü zaten. Para, seks ve futbol muhabbetleri sarmaz oldu eskisi gibi. Kariyer desen koy götüne, ne olacak bu çocuğun hali anlamadım ki! Varsa bir bilen el versin, yetmez ise akıl. Ama ümit vermesin. Çünkü karnı tok, gönlü aç, biraz sevgi biraz da ilgiye muhtaç…
http://muratkochan.blogspot.com.tr/2014/10/beni-bana-sor.html