Ben oradayım. Zihninin derinliklerinde bir yerde. İzlediğin bir televizyon programında ya da okuduğun bir kitabın sayfasında gizliyim. Detaylarda varım ben. Bir desenin içindeki pırıltıyım. Varlığım pek belli değildir lakin olmazsam o desenin çekiciliği kalmaz.
İnsanların konuşmasından, bu rahatsız edici seslerden sıkıldım. Bu yüzden hayatına dahil oluyorum. Ama benim için özel değilsin. Kimse özel değil. İnsanların hayatına dahil olmam o kadar da zor değil. Bir cümle okuyorlar ve bir anda zihinlerinde ben beliriyorum. Bir şarkı dinliyorlar, arkasından benim zihnimde olan fısıltılar onların zihinlerinde de oluşuyor.
Tanrım, bu sesler beni hiçbir zaman yalnız bırakmıyor. Zihnimin derinliklerinde binlerce ruh varmış gibi hissediyorum. Hepsi kafamın içinde dönüp duruyor. Onları kafamın içinden atabilirim lakin bunu istemiyorum. Bedenimdeki ruhum o kadar yalnız ki bana ancak o ruhun içindeki ruhlar eşlik ediyor.
Ama yine de yalnızlıktan vazgeçemiyorum. Ruhumun, bedenimin, hayatımın bir parçası gibi. Yaralarımı sarmak için bana sıkı sıkı sarılan iki kol gibi. Hem yaraları saran hem de çok sıkı sarıldığı için yaraları daha da çok kanatan iki kol.
İşte ben senin için neyim biliyor musun? O iki kolum. Kötü bir niyetim yok, yaralarını sarmak için zihninin derinliklerinden sesleniyorum sana. Ama bazen dayanamıyorum. Çığlıklar, haykırışlar kopuyor boğazımdan. Haliyle, bu seni rahatsız ediyor.
Yaralarını daha çok kanatıyorum.
Bazen sen de bunu yapıyorsun. Zihnimin içine süzülüp orada çığlıklar atıyorsun. Ama kafamın içinden söküp atamıyorum seni. Belki de atmak istemiyorum. Çünkü sen ruhumun, bedenimin, hayatımın bir parçası gibisin. Yaralarımı sarmak için oradasın. Hem onları sarıyorsun hem de kendini durduramadığın için onları kanatıyorsun.
1 comment
Sonun da fark ettim ki; kendimi okuyorum…