Söze nasıl başlayacağıma karar veremedim. İzmir’in dağlarında çiçekler açar diye mi başlasam, yoksa: “Okuttuğun tutmaz oldu alimler,
Kalktı da kitaptan arttı zulümler” diye Dadaloğlu’ndan bir türküylemi girsem söze!
Bocaladım kaldım.
Neden bu kadar heyecanlıyım?
Halbuki işleyeceğim konu, cumhuriyet tarihimizin kutlu; gerçek, kanla yazılmış bir Destan!
Onu’da Nasrettin Hoca’nın gagasını/kanadını, bacaklarını keserek; bir kuşa benzettiği leylek misali , ben de belli ki zaferi serçeye çevireceğim.
Sürçü lisan olursa peşinen affola!
Yunan taarruzlarının, bütün cephe boyunca geri püskürtüldüğü;,26-27 Ağustos 1921 tarihindeki Sakarya Meydan Muharebesi’yle, Büyük Türk Taarruzu’nun başladığı tarih olan 26 Ağustos 1922 arasında tamı tamına koca bir yıl var!.
Geçen bir yıllık zaman diliminde; iç ve dış politika çalışmaları çok harekekli, harp hazırlığı bakımından, gizlilik içinde ve çok sakin.
İhtilaf devletlerinin, istilacı düşman ordularının ülkemiz üstündeki emelleri açık ve net. Kendi çıkarları için çabaları, onların penceresinden bakılınca doğal.
Lakin, içimizdeki hainlerin, işbirlikçilerin varlığı, Kurtuluş savaşından öncede tıpkı şimdi olduğu gibi, tavan yapmış, ayyuka çıkmış.
“Büyük Taarruz” öncesinde de dış düşmanların içerdeki iş birlikçi hainleri, ülkeye ihantte ;uşaklığını yaptıkları işgalci ihtilaf devletleri ajan ve askeriyle kıyasıya yarış içinde.
Türk ordusunun, Sakarya da gösterdiği başarı- kazandığı zafer çabuk unutuldu ya da unutturulmaya çalışıldı.
Gazi Mustafa Kemal’in; Anadolu Ulusal Eylemi’ni engellemek, çökertmek, amacından saptırmak için olanca güçleriyle çalıştı ve çabaladılar.
Meclis kaynıyordu.
Ordu’nun taarruz edip edemeyeceği tartışılıyor; edemeyeceği görüşü ağır basıyordu.
Bu gün adını unutturmak için çabalayanların ecdatları, Mustafa Kemal Paşa’dan kurtulmak istiyor: Malta’dan gelen sürgünlerin de katılımıyla: mecliste kuvvetli muhalefet oluşturuyorlardı.
Bu topraklarda yetişen hainler her nedense hiç eksilip kurumadı.
Gazi Mustafa Kemal, düşmanla uğraştığı kadar, kendi topladığı Meclis içindeki hainlerle de uğraşmak zorunda kaldı.
Mecliste bunlar olup biterken, İstanbul’da boş durmuyor, padişahçı basın: Anadolu ulusal eylemini kötülemekten, düşmanların Türkleri aşalayıcı sözlerini yayınlamaktan geri kalmıyor, halkı Atatür’e karşı kışkırtıyorlardı.
İşte kısaca özetlediğim ahval ve şeriaat içerisinde: Gazi Mustafa Kemal Paşa ,Türk Ordusunu Büyük Taarruza hazırladı.
Başkomutan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emir ve komutasında; 26 ağustos sabahı 05 30 da başlayan taarruz çok yoğun bir bombardıman başladı.
Yunan mevzileri ön hatları büyük yıkıma uğradı.
Makineli tüfek mevzileri işgöremez hale geldi.
Yunan ordusu neye uğradığını şaşırdı.
Bozguna uğradı.
Palikaryaların nasıl kaçtığını, köyleri nasıl yıkıp yaktığını, Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis’in nasıl esir düştüğünü yazacak değilim.
Lafı çok uzatmanında bir manası yok!
Bir milletin kaderini belirleyen, istiklal ve istikbalini perçinleyen İstiklal Savaşının bir makaleye sığmayacağını elbette taktir edersiniz.
İktidarın unutturmak için büyük çaba harcadığı, Milletimizin unutmamak için her Türlü gayreti gözterdiği 30 Ağustos zafar bayramı ;Türk ULUSU’NUN içinden gelerek, çoşkuyla kutladığı gerçek bir Zafer Bayram dır.
Bu destanın Başkomutanı, Gazi Mustafa Kemal; hem iç, hem de dış düşmanlara karşı, mücadele vermiş; verdiği mücadeleyi zaferle taçlandırmıştır.
Türk Ulusu 30 Ağustos Zafer Bayramını doyasıya çoşkuyla kutlamayı sonuna kadar hak ediyor. Zafer Bayramında ne kanma var, ne de pişmanlık!
İlimle yazılmış kutlu bir Zafer! Altın harflerle tarih sayfalara kazınmış “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz İleri” emri var.
Hatırladınız mı?
Söze başlarken, Dadaloğlu’nun iki mısrasıyla girmiştik, şimdi de “Terlemeden mal kazanan zalimler, Can verirken soluması zor imiş” diyerek bitirelim cümlemizi….
Kadim Türk Ulusu: 30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun!