Hâlâ çocukluğumun kurumuş dallarında sen varsın. Nedenini biliyorum, sen benim umut Servetimdin, o körpecik gönlümün ritm telaşıydın ve sen beni bana bile çok sevdirmiştin. Hayat doluydum mesela, seni görmek susuzluğumu gidermek gibi bir şeydi. Yanındayken bile özlerdim seni ve gözlerim doldukça özlerdim yolunu gözlemeyi… Sen benim değer nakitimdin. Kendimde kaybolsam sende kendimi bulmak telaşıyla uyanırdım hayata, sen benim iyi uykulu tek dalımdın. Şimdi umudu taşıyan sokaklarda serserilerin katliamları ve gönlümün kırık gecelerinin katilleri var… Seni göremiyorum, seni duyamıyorum, seni önceki hayatımın boşluğuna itip öylece yaşamı yaşanır kılmaya çalışıyormuşum gibi… Sen benim kalbimin düzene girememiş sancısıydın. Bir çok severdim seni, ertesi gün seni boğmak ve bir başkasında yaşayıp başkasını yaşarsan dünyayı boşluğa itmek gibi planlarım olurdu.
Sen benim çocukluğumdun… gözlerim seni arardı temmuzlarda; ağustos sonları hep acısını duyduğum hasretinin başlangıcı olurdu. Ben seni sevmeyi üç aya sığdıramazdım. Sen benim yazlarımın kalbimde açan çiçekleriydin. Sana uyusam yine sende yaşamak gerçeğiyle uyanırdım ve sabahlar karanlık değildi o zamanlar. Güneş’in göz kırpışı sana bakmamak için direndiğim anların şahidi olurdu. Dokunmak gerçeği sarardı birden ellerimi, dokunup da alnına sadece kendi adımı yazmak…
Bir mandalın artık hiçbir şeyi tutturamadığı zamanlardayım. Mandallı nice mektup yollarında sadece seninle ve sen dolu satırlarla buluşmak temennisi hayallerimin kardeşi olurdu. Ölürdüm ben sen bende olmazsan ve öldürürdüm ben sende olamazsam…
Çok uzun yıllar geçti ardımın bile beni bulamadığı zamanlardan ve seni kaybedişim kendime tutunamayışım oldu. Sen artık çocukluğumun Gül bahçesinde dikeni hep bana batan sarı gülüsün. Kendimden ayrılmak gibi bir şeydi sende nefes alamamak…
Çokça zaman geçti üzerinden ve sen bir başkasının hayatının dört mevsimi oldun. Bende yazlar hep güzeldi sen haziranın kucağında bana gelirken. Hayallerimin muzur oyun arkadaşı olurdu salıncaktaki mutlu ümitlerim… Sallanan hep onlardı oysaki.
Sen artık geçmişimin bile tozunda kalamayansın; geçmişimin uysal Zafer’leri bile seni içine alamıyor artık…
Çocukluk aşkım, ilk hasret yangınım; mandala tutuşturulup bir mektup gibi sende kalmayı dilediğim yaz aşkım… Sonbaharın bile şarkıları olurdu ben sensizliği dinlemek isterken. Bir sonraki yaz için, yine seninle nefes alabilmek için sarılırdı bana; benden çok yaşayan umuduyla…
Kalbimin yaşlarında nemlenen yazlarım yaz olmayı unuttu, hepsinde bir sonbahar bir kış bir mevsim olamamak var. Saçların gözlerin kalbin ve ruhun hayatının geri kalan günlerinde bir başkasının armağanıysa kışlar çocukluğa; yazlar hep sana dönmesin. Çünkü ben de artık ben değilim. Sen yoksunluğu hayatımın bir parçası olduğundan beri gençliğimin geçen günleri gibi kendimden geçtim. Bir sağa bir sola en çok da sana dönmeyi diledim. İlk tebessümün gözlerimde hep kalmasını istediğim yâr; sen bahtiyar, ben…
Cümlemin sonunu getiremeyip aşikar acılarımın avı bir genç ihtiyar…
Dilara AKSOY