Karşımda birkaç kitap, daktilo, masa lambası, akşamdan kalma birkaç kaset, kasetçalar, sabahtan bu yana aynı yerinde duran dibinde kalmış çay çöpleriyle bir bardak; yanımda birkaç kalem, bir silgi.. ile odamda ne çok eşya var. Beni rahatlatacak kadar. Emniyette olduğumu ve kendimi insanlardan sakladığım hissini verecek kadar çok eşya. Kendi borumu öttürebildiğim ve yine kendim dinleyebildiğim çöplüğüm… Göksel Baktagir çalıyor kasetçalarda, biraz bozuk, bant seslerini de yanına katarak ağır ağır çalıyor, ‘okyanustaki sesler’. Bende bu tesiri yaratmıyor fakat. Okyanuslar emniyetli değil zira! Kendime emniyetli bir yer arıyorum. Ola ki buradan kaçıp gitmek icap ederse. Buraya sesler sızmağa başladı..gürültülü, asabi sesler.
Üzerimde onlarca saniyenin yorgunluğu var. Bazan yalnızca saniye hesabı kadar kısa bir süre yaşamış hissi uyanıyor içimde. Ölmek yahut yaşamamak belki de asıl mesele. Benim meselem başka. Elem, asıl beni kendine çağıran. Bazı kelimeler ne çok elem-nak… Her gün/ü/ yaşamıyoruz. Fakat ölmüyoruz da. İnsan bir şeyi noksansız yapma iktidarını kaybediyor. Hislerimiz ölüyor, fikirlerimiz, duyularımız, uzuvlarımız..hatta ruhumuz, ölüyor. Fakat biz değil, ölmüyoruz. Yaşamak ve ölmek hissini mütesaviyen tadamıyoruz. Serumla beslenen bir hasta gibi, lezzet almıyoruz fakat beslendiğimizi idrak ediyoruz. Yaşamak mı ölmek mi istiyoruz, bilmiyoruz.. Bu noksan olma hil’at-ı vücudu üzerimize ikinci kat bir ten gibi çöküyor, arzularımız, hayallerimiz, amellerimiz..dahi yarım ve noksan kalıyor. Ve bundan pişmanlık duymuyoruz. Bir ameli nihayete erdirmeden terk etmekten, bir hayalin neticesini düşünmemekten, bir emelin peşinden ölesiye koşmamaktan gocunmuyoruz. Noksan bıraktıklarımız ayrı bir bütün oluyor, üzerimize yığılıyor, yıkılıyor. Altından kalkamıyoruz. Sonra kalkmaktan da vazgeçiyoruz… Daimi olanları unutuyoruz. Dönmeyecekleri, olmayacakları.. Yarım yarım yaşıyoruz fakat ölümün ebedi olduğunu, onun başka bir yaşam olduğunu; ebedi bir yaşama yahut yaşamama güç ifadesi olduğunu düşünmüyoruz. Hiç değil fakat kifayet edecek kadar da değil. Öleceğimizi de biliyoruz fakat bunun ötesine geç/e/miyoruz.
Kaset bitti. Göksel Baktagir ve okyanustaki sesleri yitti. Yalnızca dönen bantların sesi kaldı. Başka ses olmayacak.