Yaşlı adam aynada kendine baktı uzunca bir süre. Zaman neler yapmıştı bedenine. Yüzü çökmüş, kırışıklıkları zamanın tozlarını barındırıyormuşçasına derin. Saçları sanki dışarıda yağan karın altında kalmışçasına beyaz. Yaşlı adam buruk bir şekilde gülümsedi. Bu gülümseme yıllardır gerçek bir şekilde yerleşmemişti dudaklarına. Bugün huzurluydu. ”Zamanı geldi.” diye düşündü içinden. Ve bu düşüncenin rahatlığıyla yavaşça ayakkabılarını ayağına geçirdi. Bir tanesini bağlamadı. O her zaman bunu yapardı. Çayına yarım şeker atar, ayakkabısının bağcıklarından birini bağlamaz, yatağın ya da koltuğun sadece bir tarafını kullanır hatta dudağının tek bir tarafıyla gülümserdi. Evden çıktığında etrafındakilerin kendisi hakkında konuştuklarını duyacak kadar iyiydi kulakları. Aldırış etmedi. Sağ eliyle kahvehane benzeri eski püskü yerin kapısını açtı. Belli belirsiz baş selamını verdikten sonra her zaman oturduğu yerine oturdu. Bir bacağı kırık tek kişilik sandalyesine. Dışarıda kar hala yağıyor ve insanların üstlerini örtmek istercesine hızlanmaya başlamıştı. ”Belkide dünyanın bütün pisliğini kapatmaya çalışıyordur şu kar taneleri.” diye düşündü içinden. Sonra gözü aynaya takıldı.. Yarısı çatlamış ayna yüzünün bir yarısını diğer yarısından farklı gösteriyordu. Aynı ama sanki farklı biriymiş gibi. Gördüğünün kendisi olduğunu bir süre idrak etmekte zorlandı. Kendine geldi ve cebinde her zaman taşıdığı kitabın kapağını açtı. Kitabın orta sayfalarına kalan bir iki sayfayı okuduktan sonra orta yerine geldiğini anlayınca durdu. Bir nefes aldı ve kitabı bir daha eline almamak üzere ceketinin iç cebine hapsetti. Dışarıya çıktığında kar tanelerinin kirpiklerinin üzerine yerleşmelerini bekledikten sonra onları tek bir hareketle sildi. Zaman yavaş yavaş geliyordu. Bunu bilmek onun için harika bir duyguydu. Ama ani bir telaş dalgası sardı tüm benliğini. Unuttuğu için kendi kendine kızarken son anda bile olsa hatırladığına sevinmişti. Evine tekrar geldiğinde evin iyice soğuduğu hissetti yaşlı adam ama bunu artık dert etmesi gerekmediğini kendine hatırlattı. Yıllar öncesinden bu yana yazdığı kağıtları kolaylıkla bulmuştu. Evden tekrar çıktığında geriye dönüp uzunca bir süre izledi evini. Adımlarını hızlandırmıştı. Yorgun bedeni çok şey görmüştü ama onun ruhu da yorgundu artık. Ayakkabıları karların içinde rahat yürüyemez hale geldiğinde durdu. Derin nefesleri boğulmak üzere olan birinin son nefeslerine benziyordu. Sonunda gelmişti. Önündeki mermere baktı uzunca bir süre. Yavaşça yaklaştı üstü karla kaplanıp beyaza bürünmüş aynı yeryüzüne inmiş bulut misali duran toprağa. Yanına uzandı. İşte diğer yarısının yanındaydı. Canının parçası 3 yıl önce acı bir şekilde kaybettiği ikizinin yanında. Kağıt parçalarına son kez yazacaklarını yazdı. Onunla tamdı yaşlı adam. Onsuz yarım. Her şeyden yarım hissettiği için yine her şeyi yarım yapmaya çabalamıştı bu zamana kadar. Yavaşça sokuldu karların arasına. Sonra anladı ve dinledi sessizliği. Zamanı gelmişti. Dudaklarında bu sefer tam bir gülümseme belirdi yıllar sonra ilk defa. Ve yaşlı adam son nefesini verip gözlerini sonsuzluğa kapattı. Adamın mezarın üstüne koyduğu sayfalar bir bir uçtu. Sadece biri kaldı. ”İşte şimdi tamım.”