Alnıma yazılmış yalnızlık, ya da ben yazmışım. Kalemime mürekkep olmuş gecenin karanlığı onunla yazmışım. Bulutsuz gökyüzü kağıdım olmuş, üzerine yazmışım. Unutmuşum bütün yazdıklarımı, silmişim adeta bütün geçmişi o an. Silmişim bütün satırları, sadece onu yazmışım. Sonsuz bir umutla, hatırı sayılır mutlulukla, biraz da kaygıyla bir daha silmemecesine yazmışım. Yazmakla da kalmamış, ruhuma kazımışım. Fark etmesem de bugünüme kadar zaten onunla yaşamışım. Onunla bu kasvetli, tenha sokaklarda yaşlanmışım. Onunla bu dibi görünmeyen uçurumun kenarında dolaşmışım. Ölüme olduğu kadar yaşama, kendi yaşamıma onunla yaklaşmışım. Sadece ona sırdaşım diye sarılmışım. Gece, herkesin mışıl mışıl uyuduğu, rüyadan rüyaya koştuğu o derin, dibi görünmeyen gecelerde onu yitirme korkusuyla sayıklamışım. Yıllarca bu kabuslardan, yüzünü göremediğim ama pençesini boğazımda hissettiğim canavarlardan kaçmışım. Kaçmışım gideceğim yöne aldırmadan, dönüp arkama dahi bakmamışım. Oysaki hayatım, insanlar arasında mahvolan bitkin hayatım bir film şeridi gibi akıyormuş dört yanımdan, bakmamışım. Ya da çevirememişim gözlerimi, bakamamışım. Ama yine de biliyorum, geçen onca sene nefes alsam da yaşayamamışım. Gerçeği bildiğim halde kendimden de saklamışım, gerçekliğine inanmadığım bir masalın sahte çekiciliğine, sahte olduğunu bildiğim halde kanmışım. Birazdan alacağım kalemimi elime, işte bulutlar terk ediyor gökyüzünü. Yol açıyor onlara yıldızlar. Her taraf daha bir karanlık, daha bir sessiz bu gece. Ben ise özgürüm, yalnızım…