Gülümsemesi bir bıçak darbesi aldı, ortadan ikiye kesildi. Nasıl yere yıkıldığını anlamadı Suphi. İçi boşaltılıyor hissine kapıldı. Bedeninde bir hırsız dolaşıyordu, eli kesinlikle silahlı. Birer birer çalıyordu her şeyini ondan. Babasının ona hediye ettiği parkayı, Mehmed Kemal’in hiç almadığı balıklarını, Tanrıöver’in pahalı laflarını, Meral’in öpüşlerini, temmuzun sıcaklığını… Her şeyi…
Sinirlendi Suphi. Suskundu İstanbul. Cümle alem uyuyordu portatif yataklarında. Katlanılabilir gibi değildi. Kader, bu gece ona yer yatağı yapmıştı ıslak çimlerin arasına. Milyonlarca insanın bulunduğu dünyada tek kişilik bir yatak; bükülemeyecek kadar sert, yaşamın katlanılmazlığı da cabası.
Bağırmak istiyordu lakin dili sansürlenmiş gibiydi. Küfür etti içinden, içindeki hırsızlara; ölürken bile, bile bile.
Çok sonra öğrendi Suphi, çok şeyi olduğunu. Belki felsefe yapacak vakit değildi ama içinden şunları geçirdi; Yaşam, kaybetmeyi öğrenme sanatıdır. Bir kitapta okumuştu, şimdiyse ölüyordu.
Vakit de iyice geçmişti, evlerin lambaları patlarcasına sönüyordu teker teker. Gözlerini kapaması gerektiğini düşündü Suphi ve yarıda kesilmiş hikayesi de burada kesildi.
2 comments
senin için de … ve Tanrı Şairi Yarattı diyebiliriz heralde.düz yazılarında bile o şiirsel havayı sezebiliyoruz.açıkcası kendim açısından bunu örnek aldığımı söyleyebilirim.ve sende hep yazmaya devam et.
İnşallah yazacağım çünkü yazacak çok şey var. Eminim sen de benim gibi düşünüyorsun. Ayrıca şair dediğin için de teşekkür ederim.