Sosyal bilimler insanı; ekonomi, kültür, doğa, siyaset, sosyoloji, antropoloji, tarih gibi pek çok farklı yaklaşımla anlamaya çalışırken, pozitivizm insanı tümel veriler üzerinden genel bir boyutla anlatmayı problem etmiştir. Pozitivizm, tarihsel, kültürel, sınıfsal, cinsel pek çok farklı boyuta sahip olan insanı, genel geçer tek bir insan olarak ele almış, aynı sorunlar karşısında insanların evrensel çözümler sunacağını kabul etmiştir.
Fransa’nın Napolyon’un kaybettiği savaşlarla siyasal rejimi değişen, sosyal yapısı bozulan ve sınıf kavramının gerçekliğini yitirmeye başladığı bir zamanına doğan pozitivist sosyolojinin kurucusu Auguste Comte; güçten düşen Fransa’yı yeniden ayağa kaldırmayı ve toplumsal düzenini yeniden inşa etmeyi arzu etmektedir.
Comte, sosyal düzeni bir arada tutan bağları yeniden inşa etmenin insanları müşterekler üzerinden bir araya getiren pozitivist bir sosyolojiyle mümkün olacağını savunmuştur. Bu doğrultuda Comte; toplumu, üzerinde mühendislik çalışmalar yapılabilen, toplumu oluşturan üyelerin algılarına müdahale edilerek biçimlendirilebilinen dinamik bir deney alanı olarak görmüştür.
Comte’a göre; aydınlara düşen görev de toplum mühendisliğinin dinamosu olmaktır, yani halka inerek halkın hizaya gelmesini, sosyal düzendeki yerini almasını sağlamaktır.
Auguste Comte’un teoride kalan “toplum mühendisliği”, Osmanlı aydınları tarafından, 20. yüzyılda değişen ekonomik ve siyasal dengelere ayak uyduramayarak içerden çözülmeye başlayan ‘Devlet-i Alî Osmaniye’yi ihtişamına kavuşturmak için tatbik edilmesi lüzumlu bir yöntem olarak görülmüştür. Dolayısıyla Türkiye siyasal hayatının temel unsurlarından biri olan toplum mühendisliği ilk kez Osmanlı’da pratik edilmiştir.
Comte’un sosyal bir düzen içinde ilerlemeyi salık veren sosyolojik teorilerinin ilk ürünü Osmanlı modernleşmesi olsa da Türkiye siyasal hayatına girmiş ve yer etmiş bir alışkanlığın teorik dayanağı olmuştur. Toplum mühendisliği, pek çok başarılı ve başarısız deneyin ardından Türkiye siyasal hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Türkiye siyasal hayatının topluma yansıması ve icraatların karşılık bulması her zaman hızlı olmamıştır. Bazı uygulamalar geç netice vermiş, bazıları da karşılık bulamamıştır. Toplumun enformel kısımlarına temayüz edilememesi, dışsal faktörleri eşitleyip reel bir fırsat eşitliği yaratılmaması ya da gerçekten temas edilen toplumda gerçekliği olmayan bir mevhumu dayatma gibi durumlar karşılık bulmayı güçleştirmiştir. Fakat bunun tam aksinin gerçekleştiği durumlar hiç de yadsınacak nicelikte değildir.
Türkiye toplumundaki mühendistik projelerin altın çağının Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan dönemi olduğunu söylemek mümkündür.* Zira bu üç İTÜ’lü mühendisin, siyasal projelerini toplum üzerinde tatbik ettikten sonra toplumdan geri dönüşleri ve karşılığını bulmaları hiç de zaman almamıştır.
Zira Süleyman Demirel, halka ‘Çoban Sülo’ kadar yakında duran, projelerini ‘halka inmeden’ bizatihi halkın diliyle topluma sirayet ettiren bir figür olarak karşımıza çıkar. Toplum ile ilişkisinde söylemlerini halk diline yumuşatan bir aydına ihtiyaç duymaksızın doğrudan endoktrine eder. Sovyet desteğiyle tarımda makineleşme ve yerli ekonomiyi güçlendirme uygulamalarıyla toplumun tamamına nüfuz edebilmiştir.
İTÜ’lü mühendis kadroyu takriben toplum mühendisliğinin en güzide örnekleri ise darbelerdir. Darbeler dönemi toplum, yeşile kesmiş yeni bir düzene girmiştir. Tank paletlerinin gümbürtüleri altında bir dönüşüme mecbur bırakılmış toplumun yeni dönüşümü kabul etmeme, bu dönüşüme rıza göstermeme gibi bir lüksü de yoktur. Zira bu dönüşüm “zıvanadan çıkmış anarşi toplumunu” askeri kadroların arzuladığı makul bir topluma dönüşme arzusunun zorunlu ve keskin bir virajıdır.
Türkiye siyasal hayatını hiç terk etmeyen ve esasen sosyolojik bir yarı ideoloji olan toplum mühendisliği akımı, günümüz toplumunun da an be an denendiği sosyal projelerin temel dayanağıdır. Açılımlar, Yeni Türkiye, 2023, Yüzyılın projesi, Megakent, Çözüm gibi güncel pek çok kavram toplumu dönüştürme isteği taşıyan siyasi tasarılar olarak, toplum mühendisliğinin günümüz yansımaları olarak okunmalıdır.
Nilüfer Göle’ye göre, ** siyasi başarıların viyadüklerden, duble yollardan, otobanlardan, köprülerden ve hava alanlarından geçmesinin nedeni de bu mühendis siyasal düşüncenin zihnimize yer etmesiyle ilgili bir problem. Bu doğrultuda; toplum da yapıları inşa eden toplum mühendisi bir kafanın, toplumu da başarılı bir biçimde inşa edebileceğini biliyor, kabul ediyor ve onaylıyor…
Yani toplum da tabi tutulduğu dönüşümün farkında ve kendini dönüştürecek mühendisler arasından en başarılı olanı seçiyor. Bunun siyasete geri dönüşü de projelerle oluyor.
Zira toplum mühendisliği siyasetle toplum arasında geri dönüşlerin biçimlendirdiği dinamik bir akım.
* Süleyman Seyfi öğün, Türk Politik Kültürü
** Nilüfer Göle, Mühendisler ve İdeoloji