Giden gider ve bizim arkasından sadece sözcüklerimiz kalır. Kafamızdan düşünürüz,senaryolar kurarız. Konuşuruz , birilerine anlatır karşılıklı diyaloglar kurup sözcükler sarfederiz. Ya öyle olsaydı ya böyle olsaydı diye devam ederiz kurduğumuz senaryolara. Dünyada her dakika birşeyler gidiyor. İnsanlar ölüyor, geldikleri gibi gidiyorlar hayattan,hayatlarımızdan. Kuşlar ölüyor. Doğal afetler yaşanıyor ve canlı cansız birşeyler HEP gidiyor. Biz sadece gittikten sonrası için konuşup duruyoruz. Gitmek bizim varoluşumuzun bir parçası aslında. Nefesimizi alıyoruz ve veriyoruz. Vermek gerekiyor, gitmesi gerekiyor tek bir nefesin bile yaşayabilmemiz için. Yaşamamız için en temel kuralları bile unutuyorken gidenlerin ardından konuşmak niye? Biz de bu dünyaya gitmek için gelmedik mi ? Çiçek de solmak için açmadı mı ? Asıl önemli olan nerden gelip nasıl gittiğimiz değil. Hani çok kullanılan bir söz vardır ; önemli olan varış noktan değil yolculuğun kendisidir diye. Giden herşeye gittikten sonra konuşmak niye? Varlığını unutmaya calıştığımız gitmeleri , neden vakitten sonra hatırlayıp hep alternatifler üzerine yoğunlasıyoruz ki ? Sevdiğin gitmeden, çicekler solmadan , gün geceye gitmeden neden durup o anda onu yaşamıyoruz?
Biraz önce bir adamın intihar notunu izledim.Evet , izledim okumadım. Adamı izledim,düşüncelerini ,bakışlarını ve gülüşünü izledim.Sonrasında dakikalarca o adam ve yaptığı şey hakkında düşündüm,başkalarıyla konuştum. Her akıl çalışır da farklı çalışır. Farklı senaryolar ürettik. Deli damgası da yedi dahi damgası da. Önemli olan neyi neden yaptığı değildi benim için. Herkes kendi seçimlerinden sorumlu. Hayatı sorgulamamı sağladı mı ? Evet, sağladı. Nasıl bir kısır döngünün içinde yasadığımı farkettirdi. Yalnız da değildim üstelik. En azindan öyle olduğunu düşünüyorum. Biz giden birinin ardından yine sadece konuştuk. Öncesinde adını bile duymadığımız , başka diyarlardan bir adam hakkında neden böyle birşey yaptığı hakkında konuştuk. Geri geldi mi peki ? Hayır. Ne kazandık? Hicbir şey. Her zaman olduğu gibi gidenlerin ardından konuşup sonra kendi kısır döngümüze geri döndük. Ders almak , bakiş açımızı genişletmek. Hiçbir zaman yapmadığımız birşey. İşte görüyoruz, herşeyin bir sonu var. Ama insan ırkının kibirinden midir bilmem hiçbir şeyin sonu yokmuş gibi yaşıyoruz. Gençliğin, gökyüzünün, sevdiklerimizin… Öylesine kaptırmışız ki kendimizi sonsuzluğun gölgesine , gerçek hayatı yaşayamıyoruz. Sabah erken kalkıp güneşi doğurmak yerine, yarına erteliyoruz. Hep erteliyoruz. Sevmeleri de acıları da hep erteliyoruz. Ve belki de o zamanlar öyle bir an geliyor ki ertelediklerimizin arasında kayboluyor hayallerimiz. Sıra hayallerimize gelene kadar sönüp gidiyor hepsi teker teker. Yaşlanıyoruz, ölümlere şahit oluyoruz. Evcil hayvanlarımız ölüyor, çiçekler soluyor ve en acısı da çocuklar ölüyor.Bizler ölüyoruz ama yaşamaya hala başlamıyoruz. Gidenlere öyle çok bakıyoruz ki , gelenlerin ve varolanların farkına varmıyoruz. Gelenler de bir giden olmadan yaşamıyoruz onları… Sadece kaybettiklerimize kelimeler sarfediyoruz. O zaman mutsuz oluyoruz, o zaman içi boş birer varlık olduğumuzu anlıyoruz. Anlıyoruz anlamasına da yine birşey yapıyor muyuz?
İnsanoğlunun kibiri, sonsuzluğu ellerinde tutma çabası onu en güzel olandan,yani şimdiden alıyor. İşte bu kibir yüzünden bütün savaşlar, bütün acılar.. Masumların kanı masum olmayan insanlığımızdan aslında.
Not: Bu yazıyı okuyan insan, yazının sonlarına doğru nefesini tuttun belki de. Durma ver nefesini geriye. Günlük hayatın içinde hiç farketmeden çoğu zaman tutuyoruz nefesimizi.Tutma , ver nefesini ve daha sonra çok derin bir nefes al. Yaşadığını hisset ve yaşamaya başla. Çünkü sonsuzluk başladığımız yerden itibaren değil , gerçekten yaşamaya başladığımız zaman saklı.