Karanlık…An ve an her yeri, herkesi ele geçiriyordu. Peşimde en fazla 3-5 kişi olmalı. Fakat bu rakam karşısında tek kalınca gözümde büyüyor. Çevremden habersiz olmak annesini kaybetmiş küçük bir çocuk gibi korkutuyor beni. Endişeyi ilk defa bu kadar yoğun yaşıyorum. Korkunun acı tadı boğazımı yakıyor. Ve sanki her nefesimde ölü bedenimi kokluyorum.
Gözlerim hala bir kaçış yolu arasa da karanlık bir perde gibi önümde duruyordu. Ve sanki yön duygum yüzümü yalayıp geçen rüzgarla karanlığa savruluyor. Tenime deyen rüzgar bana dört duvar arasında kalmadığımı söylese de, karanlık çevremde demir parmaklıklar örüyordu. Bir türlü çıkamıyorum. Beni bulmamaları için aldığım nefes sayısına dahi dikkat ederken, kalp atışlarım sanki ”ben buradayım”diye bağırıyor.
– Burada olduğunu biliyoruz! Saklanmakla sadece bizi biraz daha kızdırıyorsun.
Olduğum yerde beklemek geçen he saniyede artan bir eziyete dönüşüyordu. Nereye gittiğimi bilmeden küçük adımlarla uzaklaşmaya çalışıyordum. Bu bana okyanusta kulaç atarak karaya ulaşma hisini yaşatıyordu. Kaçmaya çalışırken, belki de beni bekleyen avcımın kucağına doğru ilerliyordum.
Birine çarpmamla hayatla bütün bağlarımı kopardım. Beynim hiçbir komut vermiyor. Nefes dahi alamıyorum. Sanki tüm eylemleri unutuyorum. Bir tanesi hariç. ”Yakalanmak.” Bu kelime beynimde yankılanıyor. Hayali bir ses sürekli ”Yakalandın.” diyor. Kulağımı tırmalayan bu sesi işitmemek için var gücümle kulağımı kapatmak istiyorum.
– Önüne baksana kardeşim. Görmüyor musun?
Ağzından yuvarlanarak çıkan sözler bu karanlık sokağa kendini atmış bir ayyaşa ait. Dengesini kaybetmiş olacak ki gömleğimde cam şişeyi hissediyorum. Ardından onu bu hale getiren sıvı üzerime dökülüyor. Fakat aldırmıyorum. Bütün huzursuzluğum bedenimi terk ediyor. Hala yakalanabilecek olma ihtimalim bir an için uçup gidiyor. Tıpkı önümde duran adamın bana musallat olmadan gidişi gibi. Fakat o giderken korku yeniden kanıma karışıp damarlarımda süzülüyor. Çünkü yalnızıktan güç alan güç alan birisi değilim. Aksine kendi alnızlığımda boğlacak kadar tecrübesizim.
Peşimdeki adamlar yerlerini belli etmemek ve benim bütün çıkış yollarıma kilit vurmak için en ufak bir ışık hüzmesinden yararlanmıyorlardı. Fakat bu benim olduğu kadar onların da alehineydi. Karanlıktan kaçarken, belki de bir nefes uzağımda olan kişilerden, silüetimi siyahla gizliyor; karanlığa saklanıyordum.
Kulaklarım patlayan silah sesiyle dolduğunda dehşete düşüyorum. Tüylerim diken diken oluyor. Kurtulacağıma dair olan bütün inancım yerle bir oluyordu. En ufak kırıntısını bulamıyorum. Karanlık bir yorgan misali üzerini örtüyordu.
– Kaçışın olmadığını sen de biliyorsun. Boşuna direnme.
Birkaç sözcükle vazgeçecek kadar aklımı yitirmemiştim. Ucunda hayatım söz konusu olduğundan artık harekete geçmem gerektiğini gayet iyi bilyordum. Hatta onların dahi kendimi ele vermeyeceğimi bile bile bu sözleri sarf ettikleri konusunda güçlü kanıya sahiptim. İlk başta tek başıma olduğumdan, çareyi kendime moral vermekte buldum. Karanlık her ne kadar beni bilinmeze mahkum etse de aynı durum onlar için de geçerliydi. Ve bu durumu lehime kullanmak için bir yol bulmam yeterliydi. Aklıma uçuk bir fikirden başka bir yol gelmiyordu. Fakat birçok defa bu şekilde yakamı kurtardığımdan, hiç tereddüt etmeden koşmaya başlıyorum. Hem de bu sefer ayak seslerim, kalp atışlarımı dahi bastırıyor.
– Hey! Sen de kimsin?
Adamlar defalarca kez onlardan kaçmayı bırakmamı söyleseler de, yerimi belli de, yerimi belli edecek kadar kadar beni hafife almıyor olacaklar ki, soruyu soranın ses tonundan dahi şaşkınlığı belli oluyordu. Benden bir cevap alamayınca hızla peşimden koşmaya başlıyor. Ve diğerlerine de haber vermeyi eksik etmiyor.
– Çocuk kaçıyor. Koşsanıza!
Her ne kadar bulunduğum durumda takılmak için saçma bir ayrıntı olsa da ”çocuk” sözcüğü için fazla büyüktüm. Ve gözümde bu yaşadıklarım bir çocuk için aşırıydı. 17 yıllık hayatımda yaşamadığım kadar çok adrenalini birkaç saatte yaşamıştım ve artık yaşladığımı dahi hissediyordum.
Peşimdeki ayak sesleri artmaya başlayınca kendimi kaçmaya odaklayabilmiştim. Büyük bir hızla koşarken arkamdan gelen sesler birbirine karışıyordu.
– Dur.
– Sayıca senden fazlayız. Kurtulamayacaksın.
– Hemen burada işini bitirmemizi istemiyorsan kaçmayı bırak.
Durmam için söyledikleri tehditlerin bir kısmını duymak bile gözümü korkutmaya yetiyordu. Fakat duymazdan gelmeye çalıyordum. Korkunun ecele faydası yoktu. Ve ben dönüşü olmayan bir yola girdiğimi biliyordum.
Bana gerekli olan sadece birinden alacağım ses kaydıydı. Eğer hızımı arttırıp arkamda koşmaktan yılmamış bir kişi bırakabilirsem, onun ses kaydından faydalanailirdim. Arkamdaki adamlar sürekli bağırıyor ve ateş ediyorlardı. Amaçlarının beni öldürmek olmadığını ve namlunun beni hedef almadığını düşünmeye çalışıyordum. Bu şekilde kendilerini daha çok yormaları az da olsa işime geliyordu. Bu sayede başarılı olma yüzdem biraz daha yükseliyordu. Tabi o zamana kadar kurşunlardan biri bedenimde yer edinmezse.
…
Arkamdaki ayak sesleri giderek daha da güçsüz çıkmaya başlamıştı. Geçen her saniye seslerden uzaklaşıyordum. Bazılarının pes etmesi ile çok uzakta olmayan zaferime gülümsedim. Yalnızca bir çift ayak sesi adımlarımı takip ediyordu. Ne koşmaktan ne de bağırmaktan vazgeçiyordu.
– Eğer durmazsan seni ilk elime geçirdiğim an gebertirim.
Dursam da durmasam da beni öldürmek istediklerini gayet iyi biliyordum.Konuşması onun kârına olmasa da sözlerine devam etmesi gerekiyordu. Çünkü bu konuşma hiçbir işime yaramazdı.
– Kaçma ihtimalin yok. Burada sayamayacağın kadar çok kişi var.
Hala boş boş konuşmayı sürdürürken, başaracağıma o kadar çok inanmaya başlamıştım ki dedikleri üzerimde en ufak bir etkiye dahi sebep olmuyordu. Fakat ben de yorulmuştum. Ve bu hızla koşarak daha ne kadar dayanırım bilemiyordum. Artık işimi şansa bırakamazdım. Benim istediğim şekilde konuşmayı düşünmeyebilirdi. Bu yüzden bu düşünceyi ben oluşturma kararı aldım.
– Burada senden ve benden başka biri olduğuna emin misin? İstiyorsan çağır yandaşlarını. Çünkü o ”sayısız kişilerin” burada olduğumuzu bildiklerinden dahi şüpheliyim.
Ses kaydını başlatarak yorgunluktan yavaşlayan adımlarımı biraz daha serileştirdim. Ve alayla söylediğim bu sözlerin onu kızdırmasını umuyordum. Belki bu sayede gözümü korkutmak için beklediğim cevabı verebilirdi. Gücüm iyice tükenmeye başlamıştı. Ve tek şansım arkamda koşan adamın ağzından çıkacak iki kelimeye bağlıydı. Peşimdeki adam da iyice bitkin düşmüştü. Fakat elimden geldiği kadar beni takip ediyordu. Aradan vakit geçmesine rağmen hala konuşmamıştı. Ve bu beni tanımlanamaz bir acıya sürüklüyordu. Tam ümitsizliğe kapılacağım zaman zaman gerekli konuşmayı elde etmiştim.
– Hey! Sizi uyuşuklar! Çocuk burada, kaçıyor!
O kadar bağırmıştı ki bana gerekenden fazla olduğunu düşündürmüştü. Ses kaydını durdurup enerjimin son kırıntılarını kullanarak koşmaya devam ettim. Aramızdaki mesafeyi hızla açıyordum. Ama ayağıma takılan bir tuğla ile yere yapıştım. Kalktığımda koşacak gücüm kalmamıştı. Elime tuğlayı alarak düşerken tutunduğum duvarın ait olduğu binanın yan tarafına saklandım. Kaçmaktan daha çok işime yarayabilirdi. Avcımı avlayabilirdim. Artık yürümediğimden karanlıkta izimi bulamıyordu. Fakat yön değiştirmeyerek yavaş adımlarla buraya geliyordu. Az da olsa bu ıssız sokakta ayak sesini işitiyordum. Artık nefesini dahi duymaya başlamıştım. Burada duyduklarım ile görüyordum. Ve elimdeki tuğlayı sesin geldiği yöne doğru savurduğumda adamdan geriye kalan sadece acı bir inleme oldu. Ardından hiç vakit kaybetmeden koşmaya devam ettim. Taa ki ensemde silahın soğuk namlusunu hissedene kadar.