Siz bayım,
Farz edin ki gözlerim gözlerinize değmiş, dudaklarım sonbahar yaprağına özenmişçesine titriyor, kalbimde ve aklımda sadece size karşı hissettiğim Leylacıl duygular, dizlerim hafif buruk umutla gözlerinizin içine bakıyorum. Evet bayım siz, ne hissedersiniz? Şüphe duyar mısınız hiç Leylalığımdan, kalbinize zincirlediğim sevdamdan? Belirtiniz lütfen, bir an olsun tereddüt eder misiniz, gözlerimden, dizlerimin çözülen bağından? Vallahi zannetmem, zannetmek istemem. İşte bende sizin bana ilk geldiğiniz gün şüphe etmemiştim sizden, gözlerinizden, sevdanızdan. Şimdi nereye gidiyorsunuz bayım? Leyla’nız Mecnun’una muhtaçken onu tırnaksız bırakmak, etle tırnak tabirine yakışık düşüyor mu hiç? Oysa siz ki kelimeleri dans ettiren insan, harflerle gökyüzünü pürüzsüz çizen adam, tabirlere saygı duymaktan vazgeçemezsiniz. Rica ediyorum, yazınız; dağa taşa, toprağa, eti bana yazınız tırnağı size. Sonra da çiziniz bayım, parmaklarımı tek tek kelimelerle gökyüzüne…