Hayatımın büyük bölümünü etkileyen,çoğunluğun cevabını aradığını da düşündüğüm “sevme” konusunda doğrunun ne olduğuna ulaşmak için çabalayıp durdum. Ulaştığım sonuç benim doğrum mu,kesin olan mı bilmiyorum. Kendimden,çevremdekilerden yola çıktım ve gördüm ki “birine karşı sevginiz,sonsuza dek aynı yoğunlukta sürmezmiş”
Aslında her şey,çocukluğumuzdaki oyuncak sevdamız gibi yalınmış da biz onu büyütüp süsleyerek “sevgi” yapmışız. Raflarda beğenip alamadığımız arabalara/bebeklere karşı içimizde uyanan o güçlü hissin,ona sahip olduktan sonra zamanla nasıl yok olduğunu yaşamadık mı hepimiz? Bir nesne ya da bir insan fark etmez,o güçlü duygunun bütün nedeni “sahip olamamak”tı. Çoğu kadının şikayetçi olduğu,şikayetçi olmasa bile ilişkiye başlanıp belirli bir süre geçtiğinde fark ettiği “erkeğin eskisi gibi olmaması”ydı. Nedeni bu değil midir? Yani ona ulaşmış,onun nasıl hissettiğini,neleri sevip sevmediğini öğrenmiş,onu tanımışızdır ve sonra? Geriye merak edilecek/ulaşılamayacak ne kalmıştır?
Yine geçmişe gidip,oyuncak üzerinden durumu anlatacak olursak diyebiliriz ki karşımızdakini tanımak,oyuncağımızın farklı özelliklerini keşfetmek,onunla zaman geçirmek,en sonunda -kaçınılmaz olarak- sıkılıp bırakmaktır.
Birini seven ve ona ulaşamayanların içinde yanan ateş de zamanla etkisini yitirir,aynı kalmaz. Bunu dahi örnek gösterip sevmek aynı yoğunlukta yaşanır diyemeyiz,desek başa dönüp şuna ulaşırız;
“Aslında her şey,merak etmektir,nasıl olduğunu bilmek istemektir”
-Mustafa Sarı