Derdiniz varsa gidin denizlere anlatın.
Kedilere, bulutlara anlatın
Pencere kenarındaki çiçeklere anlatın
İnsana dert anlatılır mı…?
Sahi hiç denediniz mi aynalara konuşmayı, sizi sizden en iyi anlayanın aynalar olduğuna inandığınız anlarda çıkmazda olduğunuzu düşündünüz. Fakat o kadar basit değildir hayat. Bir nevi şarjı azalmış uyarı veren bir telefon gibi düşünün dertlerinizi ve acil Şarj olacak bir priz bulma çabasına girmeden, teknolojinin biraz daha ilerisine geçip kendi kendinize de deşarj olabileceğiniz o aynanın karşısında istediğiniz duyguyu yaşayabilmenin serbest olduğunu unutmayın. Hıçkırarak ağlamak, sinirlenmek beklide delice kahkaha atmak o aynanın karşısında sınırsız ve ücretsizdir. Çünkü aynalar sembolik nesnel ve asla size yalan söylemeyecek olan insanlardır.
Kendinizi kötü hissettiğiniz bir anınızda bağırmak, haykırmak derdinize derman değildir. Bir değişiklik yapıp sevdiğiniz bir kıyafeti giyip yanınıza sadece kendinizi alıp, hoşnut bulduğunuz çantanızı kolunuza takıp, mutlu hissettiğiniz sokaklara kendinizi atmayı ne derseniz? Adımlarınızı öyle hunharca telaşlı telaşlı değil de bir nebze nefes sayınızca her alışta bir sonraki adıma davetiye çıkarır gibi, sanki yere daha sert basarsan daha güçlü olacakmışsın gibi, her nefes verişte tekrar nefes almayı düşünmezsiz gibi…
Bir çay ısmarladınız kendinize öyle gürültülü beyin yoracak bir çay değil. O çay bir iksir sizin için yudumlarınız sayılı. Düşünün ortalama bir çay bardağı 8 yudum bile değilken, sizi yeniden kendinize getirecek olan yudum sayınız kaç? Ve bardağınızdaki iksir bitince farkına vardınız önünüzde sadece boş bir bardak, bardakaltı ve çay kaşığı kaldı. Yani nesnel olan bir nevi varlıklar. Sizi üzen ve o raddeye getiren sıkıntılar o kadar bile nesnel değilken öznel olan siz neden hala bu denli değerli olduğunuzun farkında değilsiniz?