Gecenin bu kör saatinde kalkıp yazmak nereden aklıma geldi bilmiyorum. Sanırım içim çok dolu. Yine…
Rüzgarın saçımı yaladığı bu gece diğerlerinden biraz daha farklıydı sanki. Gölgelerin dolaştığı semt bugün bana karşı olan kalkanını indirmiş, zırhını geçici bir süreliğine çıkarmıştı. Uzun zamandır kabak tadı veren hayat, sanırım bir kez olsun halime acımıştı. Düşüncelerle dolu kafamı boşaltmak için satırlar yetmiyordu. Kırgınlığım, o ana kadar hiç bitmeyecek gibiydi. Haykırmak istiyordum. Sokağa çıkıp haykırmak. İnsanların ne dediği umurumda değildi. Zaten yaptıkları en iyi iş, başkalarını eleştirip, saçma sapan ön yargılarıyla insanların hayallerini yerle bir etmekti.
Bazen, hafif bir meltem gibi hissediyorum kendimi.Oldukça narin ve zarif. Ama tek kelime bile yetiyor o küçücük meltemi koca bir fırtınaya çevirmeye…
İçimi garip bir his sarmıştı birden. Mutluluktu bu. Uzun zamandır tadını unutmuştum. İşte bu yabancı dost yine gelmiş, ve içimi huzurla kaplamıştı. Bir şans daha vermişti bana. Mutluydum. Sebepsizce…