ROMANIMIN BAŞ SAYFASI
Evde dört dönüyordum. Evet, evin içinde dört dönüyordum lakin bunca uğraşa rağmen hala elimdeki kitabım ve ben kendimize bir yer bulamıyorduk. Radyoda çalan caz evin içinde bana huzur veriyordu ama istediğim tam olarak bu değildi.
Bir sigara yaktım. Sonra bir sigara daha… Duman ve caz iyi gidiyor değil mi? İyi gidiyor evet. Dumanın ve cazın o ahenkli dans edişi her zaman hoşuma gitmiştir. Lakin şu sigarayı azaltmalıydım. Belki ileride bir yazar olursam şayet, bu beden, bu ruh bana yetmeliydi değil mi?
Ah şu gençlik… Genç olduğunuzda dünya umurunuzda olmuyor değil mi? Benim pek umrumda değil de ondan soruyorum. O sıralar başınızda esen kavak yellerinin haddi hesabı yok. Üşüyorsunuz ama bu umrunuzda bile değil. Yaşamak diyorsunuz. Yaşamak bu değil. Her anın tadını çıkarmalıyım. Bir sonraki ana kadar cebimde bir şey kalmasın, önemi yok diyorsunuz.
Evet, durum tam da bundan ibaretti. Mutlu muyduk? Sorsan mutluyduk ama ben değildim. Yaptıklarım ve isteklerim birbirleriyle çelişmiyordu. Bir kere hepsi tutarsızlardı. İleride iyi bir yazar olmak istiyordum evet ama sabırsızdım… Bir yazar için haddinden fazla sabırsız. Kitaplarım hemen basılsın ve herkes okusun istiyordum. Birilerinin benim yazdıklarımı sevmesini, hatta benden çok benimsemesini istiyordum. Bir ün mü istiyordum? Hayır, elbette bir kitabın getirdiği o ünü istemiyordum. Sadece yazdıklarımın artık gün yüzüne çıkmasını, benden başka birilerinin de hayatına girmesini istiyordum.
Yaşım epey gençti. İyi bir yazar olma yolunda bir hayli yolum vardı ama ben hep en kestirmesinden gitmek istiyordum. Belki de hep kestirmeleri seçmekten önümdeki düz yolda bir arpa boyu yol bile gidememişti. Tuhaftı bunları kendime şimdi itiraf ediyordum. Buna rağmen hala içimdeki diğer ses, “Hayır öyle değildi. Kendine haksızlık ediyorsun.” diyordu. Ben de ona güvendim. Çünkü içimde aksini iddia eden başka bir ses daha yoktu. Yine acımasızca eleştirmiştim kendimi. Yine bir başka aldanmalara kapı açmamak için kendime hep en kötüsünü söylemiştim.
Kısa bir süreliğine de olsa sobayı yaktım ve kitabımı alıp okumaya başladım. Okuduklarımla beraber zihnimde canlandırdıklarıma daha önce hiçbir yerde rastlamamıştım. Ne o pahalı tablolarda, ne kartpostallarda ne de o milyon dolarlık filmlerde… Hepsi harikaydı ve gerçeğe dökülmek istenilse belki bu kadar güzel olmayacaklardı. Umursamadım. Onları sadece ben görmüştüm. Ne kimse onları gördüğümü görmüş ne de benim gibi güzelliklerine vakıf olabilmişlerdi. Bu tatminkârlık beni mest etmişti. Keyiflendim. Yüzümde çarpık bir gülümseme yer aldı. Acaba ileride ben de okuduğum güzel satırlarla okurlarına hem zihinsel hem de görsel bir şölen bahşeden bir yazar olabilecek miydim? Kim bilir belki de bu tembellikle sadece zihnimde canlandırdıklarımla kalacaktım. Ama sana yemin ederim ki, ben onlardan biri olup, kenarda beklemeyecektim. İşte ben, o okuduğum güzel satırlardan daha fazlasını yazabilen bir yazar olacaktım.
Kararlı olmak iyiydi. Hayatımda birkaç defa denediğimi ama işe yaramadığını görmüştüm. Bu sefer yaramalıydı. Bu sefer yaramalıydı ki, o koca dünyaya gününü gösterebilmeliydim. Yazdıklarım insanların dilinden düşmemeliydi. Bencillik miydi? Evet! Tam tamına bunun adı bencillikti. Ama hangimiz yazdıklarının bu kadar akılda kalan cümleler olduğuna şahit olmak istemezdi ki? Bu, bu bir yazar için ödüldü belki de. Tereyağın üzerindeki o baldı, çikolataydı. Ne bileyim işte? Siz ne derseniz, yerine ne koyarsanız o olsun ama bu her şeyin en güzeliydi. Belki de sıcacık şöminenin önünde içilen o şarap…
Bütün bunları aklınızdan silin ve şunu unutmayın:
“Merhaba, ben Elçin!
Çok yakında iyi bir yazar olacağım. Bilemiyorum belki de bu senelerimi alabilir. Şu an 21 yaşındayım ve önümde upuzun senelerim var. Bu yüzden bir şeyler için hala ümit var demektir. Bu tutku içimde her zaman var olmuştu ve ilelebet de öyle devam edecek. Ve bir gün yazılarım, siz hayalet yazarların gölgesinden kurtulup, birilerinin eline ulaşacak. Evet, bunu umuyorum ve sizlere de bunu söylüyorum. Bir gün o yüzlerce şarlatanın içinden bir kız çıkacak ve siz yazıyorum sandığınız o kâğıt israfları için utanacaksınız. Çünkü bu yaptıklarınızın hiçbiri o kız(lar)ın, emeklerinden ve hayallerinden güzel değil. Güzel olan bizleriz… Bizler… Ve yarınlardan tek dileğim; emelime en kısa sürede ulaşmak. Belki de bir emel olmamalı bu tutkunun adı. Ne denir de bilmiyorum. Böyle acımasızca konuşmayı hiç beceremem aslında ama yazma tutkusu… Kalemi eline aldığında seni götürdüğü o satırların bir adı olmalı değil mi? Bir adı! Yazdıklarım bunu hakediyor olmalı.
Bir gün bir yerde bir kitapçıda rastlamalıyım onlara. Ve yanımdakine, “Kendisi benim en yakın dostumdu. Ne güzel de yazmış değil mi?” diye sormalıyım. Evet, sormalıyım. Buna tabi ki hakkım var öyle değil mi? Ufacık bir pembe yalandan kimsecikler zarar görmez ya!
Uzun lafın kısası ileride bir kitabım olur da basılırsa, bu benim ilk sözlerim olsun. İlk sözler her zaman önemli ve özeldir. Belki de sizin şimdi önemsemeyip de okuduğunuz bu yazı, benim ilk romanımın baş sayfası olur. Kim bilir, olur mu olur?”