Bakmayı bilmeyen biri ile görmek üzerine konuşmak ne kadar saçmaysa şimdi oturup da pembe gözlükleri tekrardan takmak da bir o kadar saçma.
Etraflıca durumumuzu ele alırsak henüz batmamış gibiyiz,bir çıkış var ve nefes alınabiliyor hala.En azından nefes almayı istiyoruz.
Henüz.
Çoğu kez batmış olmanın verdiği tecrübeyle beraber gelen deli cesaretine benzer korkusuzluk her yanımızı sardığından mıdır yoksa batmaya az kaldığı için kendimizi koy verdiğimizden midir bilinmez ama bir umarsızlık üzerimize çullanmış durumda.
Nasıl da yırtıkça hareket edip elimizi kolumuzu sallıyoruz! Kim ne demiş,ben ne demişim,kırmış mıyım ya da kırılmış mıyım?Cevaplarını duymayı bile beklemeden sadece soruyoruz,soruyoruz çünkü duyacaklarımızın çirkinliği artık bizi etkilemiyor.
Çok acı.
Etkilediği zamanları düşünüp de hayıflanmak,bizim gibilerin bile yani yüzeyselliğin merkez noktasına doğmuşların bile acı çekmesine neden oluyor -inanın ki yüzeyselliğin merkezi tam da bu nokta-
Tokat yemeye,hırpalanmaya,aşağılanmaya,yıpranmaya,üzülmeye hatta en basitinden gözüken hiçe sayılmaya bile çok alıştık,bu alışkanlık üzüntümüzü bir gıdım olsun azaltmıyor.
Tam tersi.
Üzüntümüzü alışkanlık edindik.Etiketimiz gibi üzerimize yapışmış.Nitekim biz yüzeyselliğin çocukları etiketleri severiz .
Etiketlemeyi,etiketlenmeyi,ayrışmayı,ayrıştırmayı…
O zaman biraz daha saçmalayalım,umarsız bedenlere birazcık daha pembe gözlüklerimizden dağıtalım.