Arkaya doğru ilerlerken otobüsün bu denli kalabalık olmasına hiç şaşırmamıştı. Kimin kimi fordladığı kimin kiminle konuştuğu yine belli değildi. Arka koltukta üç kız oturuyordu. Onlar şanslıydı çünkü ayakta olsalardı kesinlikle mıncıklanırlardı. Mıncıklamadan geçemeyeceğin fiziğe sahiplerdi.
-Bu fiziği yapmayı nasıl başarıyorlar?
-Ne bilim amına koyim!
-Bağırma sikerim belanı.
‘’Bu samimiyet nereden geliyor?’’ diye soracak olursanız ‘’durakta’’ diye cevap veririm. ‘’peki bu adamlar yıllardır otobüs durağında mı yaşıyorlar?’’ diye sorarsanız ‘’ajdgsjdfgsdj’’ diye cevap veririm. Yani bu insanlar otobüs durağında samimi olamayacak kadar yalnız mı yaşıyor, ‘’ateşin var mı?’’ diye sormuştur, sigarasından bir fırt çekmiştir, utana sıkıla para istemiştir ne bilim olmuştur illa bir şey.
Kızların mıncıklanmaya müsait fiziğini düşünmeyi bırakıp otobüsten inerken düşen teyzenin ağlamasını seyredip, içten içe gülüp yüzündeki sahte ciddiyeti kimseye belli etmemeye çalışıyordu. Kendi kendine ‘’lan şerefsiz utanmıyor musun teyzenin düşmesini içten içe komik bulmaya?’’ diyerek vicdan muhasebesi yapmaya başlamıştı. Neyse ki uzun sürmedi arka koltukta oturan kızları kesmeye devam etti. Kızlar biraz sesli konuşuyordu. Ayıp değil mi yüksek sesle konuşmak, millet işinden gücünden çıkmıştır, yorgundur sizin sesinizi duymak zorunda mı!
Kızları kesmeye devam ederken otobüs şoförü kornaya uzun uzun basmaya başladı. Herkes kaza olacak diye üç buçuk atarken dayının biri ‘’kornaya basma esnaf gergin’’ dedi. Herkes anlamsız bakışlarla dayıyı sikiyordu. Bizimki kahkahalara boğulmuş, gülmekten gözleri yaşarmıştı. Aynı anlamsız bakışlar onunda üzerindeydi. Çok geçmeden gülmeyi kesti kızları kesmeye devam etti. Duraktan yeni yolcular alırken kestiği kızlardan biriyle göz göze gelmeyi başardı. Kızların sesi biraz daha yükseldi. İş atıyordu yani anlayacağınız ama bizimkinin sevgilisi vardı yine vicdanıyla kafes dövüşü yapmaya başladı. Biraz daha kesişince, sevgilisinin böyle bir fiziğe sahip olması için üç yıl su içmemesi lazımdı. Bu süre ona uzun gelince bir anda ‘’ula ula ula ne yapayım Allah’ın şişkosunu’’ diye bağırdı. Şoför otobüstekiler daha rahat gülsünler diye otobüsü sağa çekti. Herkes gülme ihtiyacını giderdikten sonra şoför yola devam etti.
Kızlar yine sesli konuşuyordu. En çok sesi çıkan kız bizimkini kesiyordu. Bizimki için hangisinin onu kestiği önemli değildi. Bu kesişme yerini göz kırpmaya falan bırakmaya başladı işler iyice avuç içi terletecek kıvama gelmişti. İneceği durağa da az kalmıştı konuşmak istiyordu ama sevgilisi mesaj atıyordu. Sevgilisi mesaj atmasa kıza bildiğin serenat yapacaktı. Kesişmeye devam ediyordu ama mesaj… Basamakları inerken otobüstekiler hep bir ağızdan ‘’GERİZEKALIIII!’’ diye bağırıyordu.
Ulan ne kızla konuşabildi ne de sevgilisi üç yıl su içmeyip mıncıklanmadan geçilmeyecek fiziğe sahip oldu. Neyse yarına unutur ya da kızla tekrardan karşılaşır. Olur bir şeyler takmayın.