Dünyanın unutulmuş bir batman köyünden yazıyorum size. Hani şu neden yakıldığı belli olmayan…
Kahramanlık mankıbeleriyle sıkıca örtünmüş zalimlik bütün görkemiyle belirmeye başlıyor. Rüzgar yangını, yangın dumanı sürüyor köyün üstüne. Havada yanmış buğday, arpa, mercimek ve kuru otların kokusu. Nereye kaçacağını bilmeden sığınak arayan insanlar. Yeyip yutan alevler her şeyi alıp götürüyor uyku dışında. Bütün bir dünyanın uykusu gibi.
O umutlar o hikayeler hep yarım, alevler arasında soğuk düşler, belirsizlikler içinde titreyen yıldızlar. Bu ses şarkıların apansız uyanan bohemleri sanki. Rüyaymışçasına bütün belirginlikler kayboluyor. Ruhsuz bir soğukluk siniyor bütün vücuduma. Yarım asırlık bir ev ilerde görülmemeiş bir yangından geçen hiç olmamış gibi dalgınlık içinde.
Dalgalar halinde karanlık geceyi aydınlatıyor. Önündeki her şeyi sonsuz alevlerin girdabına çekiyor. Sesler çoğalıyor, ağıtlar gökleri inletiyor. Sesler kesiliyor sessizlik çöküyor nesnelerin çatırdayışına, pencereler titriyor, camlar kırılıyor.
Ateşten bir çember içinde dünyadan yalıtılmış bir kimsesizlik evi sanki. Bir daha olmayacakların bıraktığı kederli bir ev.
Ateşler içinde olan kızını almak için yanan bir anne, üç çocuğundan sadece ikisini ateşler içinde alan bir babanın yüz ifadesi, ayağı kırılan yaşlı dedenin tarifsiz acının anlatımsızlığı, evin önünde yaşlı teyzenin cesedi sular üstünde yüzen bir cesedin dalgınlığı gibi.
Karanlık azalıyor gün mü doğuyor alevler mi çoğalıyor? Ama ses hiç bitmiyor. Elemli gürültü, canlı manzara içinde kaybolan yüzler, hüzne bulanan görüntüler.
Kasvetli bir yağmur gerekli. Merhamet ya medet merhamet kurtulmak istiyorum. Bir an olsun tüm dünya gibi sağır ve kör olmak istiyor. İçten gelen sesleri duymak istemiyorum. Öldür diyorum soğuk neşesi bu alın yazımın…