Klasik pazar günleri vardır ya hani. Hava ne soğuktur, ne sıcak. Soğuk gibi gelir gözüne, özellikle rüzgar ağaç dallarını salladığında. ama dışarı çıkınca hissetmezsin. Ne açıktır gökyüzü, ne de kapalı denilince aklına geldiği gibi. Bulutlar var, ama yok gibi. Bembeyaz yukarısı. Ama gri gibi sanki.
Odanın duvarları ve koltuklar, işbirliği yaparcasına; Biri “Gel bana uzan”, diğeri “Gel bakışalım yarına kadar. Söz, ben kaçırmam senden gözlerimi.” Ama uzanmak da yok, bakışmak da. Giydim üzerime dün sandalyeme fırlattığım gömleğimi, önemli biriyle bulışacakmışım gibi. Halbuki ütüye ihtiyacı olmayan bir o vardı. Dünden kalma gömleklerin, kazakların değerini bilin, olur olmaz şeyler peşinde terlemeyin.
Aldım abimin arabasının yedek anahtarlarını, attım kendimi evin dışına, elimde bir kitap, bir de siyah defterim. Nehir kenarının yolunu tuttum, bu şehrin en sevdiğim yeri. Gönül isterdi, güzel bir deniz olsun, ama buna da şükür…
Birkeresinde biriyle şükür etmek üzerine konuşmuştum. “Sen dindar değilsin ki” demişti bana. Sadece dindarlara has bir eylem olmamalı bence. O, Marmara Denizi’ni küçümserdi, bense burada nehire, orada Marmara’ma kurban. Bizden Olmazmış zaten, öyle görünüyor şimdi.
Koca mal yüklü tır, daracık yolu kaplamış, tıkamış. Bekleyemedim tabi, on dakika tramvay beklemektense, liseye 45 dakika yürüyerek gitmiş olan biri olarak. Doladım dilime bilindik küfürleri, sürdüm arabayı tekrar evin önüne. Çıkamadım henüz içinden, apartman manzarasında defterime gitti elim. Peter Gabriel adında, başka bir parçasını bilmediğim adamın birinin, “Aşkın kitabı uzun ve sıkıcıdır” ve “Bana okumanı seviyorum” cümlelerini barındıran şarkısını, beşinciye dinliyorum.
Kitap? Geçen sene ilkini okuduğum bir polisiye serisinin 500 sayfalık üçüncü bölümü. İlk ikisini günler içinde yutarcasına okumuştum ama bunu aylardır bitiremedim, yarım da bırakamıyorum. Yarım kalmışlıklara düşmanım. Bir daha polisiydi, dedektifiydi, asla.
Şimdi çıksam yukarı, Can Yücel’in Sevgi Duvarı’na devam etsem, ana dilimdeki yetersizliğimi vuracak yüzüme. Böyle bir günde sözlük desteğiyle şiir okumak, olacak iş değil.
Neyse ki bu atmosfer uzun zamandır ilk defa, gerçekten bir pazar gününe denk geliyor. Çok şükür, yarın pazartesi. Önümüz tatil, şimdi annemi arayıp, yanına geleceğimi haber vereceğim. Beni belki, hatta çok çok büyük ihtimalle dünyada en çok seven insana, pazarın ertesini beklemek için bir sebep vereceğim. Az mı? Bence az, ama ben de çok değilim zaten. Beni daha iyi tanısa, bu derece sever miydi, onu bile bilemiyorum.
Az iyidir, onunla yetinebilmek daha iyi. Şükür etmek, en iyi.
Neyse ki, yarın pazartesi…
20.12.2015
14:15