Hepimizin sorguladığı şeyler var bu ”hayat” dediğimiz şeyde. Peki sorgularına kaç kere yenik düşer bir insan? Ve her yenik düştüğündeki devam hırsı mıdır bu mücadeleye sürükleyen? Ben hep sormamam gereken soruların tatmin etmeyen cevaplarından nefret ettim. Etrafımdakilerde aradım hep suçu, onlara kızdım. Sesli söylediklerimin hepsi beni yanılttı, içime attıklarımın hepsi bana yazdırdı. Dönüm noktalarına inandım hep hayatta çoğu nokta belirsiz hala kafamda. Sürekli ikilemler ve oyunlar oldu. Ben bu oyunu bozamam ki.
İlk hikayemi 3 gün önce anlattım ben birine. İki kelimelik bir hikayeydi. Düşündüm susarak, kaçarak, içerek, uzaklara dalarak, düşünmemeye çalışarak, sahte geyik muhabbetlerine sahte kahkahalar atarak çok mutluymuş gibi gözüküp geceleri yastığına koyduğunda kafanı bağıra bağıra susarak acısını yaşayan biri olmak beni yansıtıyordu. Erkek adam nasıl öldüğünü belli etmezdi hiçbir zaman. Peki o erkek adam sevgisini gizlemiş olsaydı?
Gece uzun bu sefer mevzu harbiden derin. Masada tabaklar neşesiz. Koridor ıssız. Banyoda havlular yalnız. Mutfak dersen derbeder ve pis. Ekmek kutusu boş. Vantilatör soluksuz. Halılar tozlu…Kapı diyor ki açın beni kapayın beni. Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi. Radyo desen sessiz. Tabure sandalyelerden çekiniyor.Küçük oda karanlık, soğuk ve ıssız. Pencereden bakıyorum bu saatte Deniz iki geminin ışığıyla güzelleşiyor. Birbirine yaklaşan iki gemi.. Peki söyle sevgilim ne kadar Derin bu Deniz?