Sen benim küçücük mucizemsin..
Sahip olduğumda hoyratça davrandığım beraber mutlu olmasını bile beceremediğim mucizemsin. Hani derler ya diye başlayan cümleler kurmak istemiyorum.. ama kaybettikten sonra değerini bilmek vardır elindekinin, sevdiğinin, mucizenin..
Öyle tahmin bile edemediğin şeyler bir anda oluverir. Elin ayağın tutmaz, beynin hükmedemez olur körpe bedenine. Ve öyle bir şeydir ki “sevda” ne zaman geldiğini dahi anlayamazsın. Belki de sen farkına bile varmadan gelip geçer şehrinden.
Günlerce aç kalır sokak kedileri, esmez olur mahallendeki ceviz ağacının yapraklarına rüzgâr ve Yâr! anlarsın elmacık kemiklerine düşen tek bir yağmur damlasında sevdanı. Bahar gelir ülkene, artık görmezsin merdiven başında karton kutu üzerinde oturan çıplak ayaklı çocuğu.. Biranda kaybolur tüm karabulutlar üzerimizden, dünyadaki tüm acılara merhem olur bal rengi gözlerin. O an, İşte o an uzun uzun dokunmak isterim öyle pek de narin olmayan ellerimle sakallarına
kızma! bu kez başka dokunacağım sana. Doyurduğun sokak kedilerinin şefkati olacak parmak uçlarımda, doğacak çocuklarımızın heyecanı olacak nefesimde, milisaniyeleri hesaplarcasına seveceğim seni Azrâil’in sofrasında.
Sende amma abarttın şimdi deme bana Ben öyle sevdim seni, gecelerde yastığıma düşen her bir damlayla arttı sevdam. Sen uzaklardan bana sitem ederken ben yaktım durdum içerimi. Sen en çok da gecelerde susamadın kendine. Benim, senin susamayışlarını duymayacağımı sandın.
Biliyor musun Leylâ, duy beni Leylâ, unutayım Leylâ, vazgeçeceğim artık Leylâ diye başlayan birçok cümlende ölüm fermanımı yazdın sen.
Her gece…
Her gece…
Ben ne mi yaptım gecelerde?
Bekledim! Acıdan hissizleştiğimi bile bile her gece daha da büyük bir özlemle bekledim seni.
Apartmanda asansörün her ses çıkartışında kalbim bir değişik attı hep. Hele ki asansörden çıkan bir çift ayak sesi kapıma yaklaştığında daha da delirdi kalbim Aptal! sanki çıkacak yerinden anlayamadı halâ daha bu gelenin karşı komşu olduğunu. Her seferinde de karşı komşu olmazdı gelen ne hikmetse kapıyı uzun uzun çalardı. Her bir TAK TAK sesi yüreğimi söküp alırdı yerinden. İçerideki odadan pek anlayamazdım benim kapım mı çalıyor karşı komşunun kapısı mı? Fazla vakit geçmeden saçları sarı hafif kısa boylu abla sevinçle karşılardı eşini. Her zaman açılmazdı o kapı uzun uzun gelirdi TAK TAK TAK sesleri
Ama o öğrenmişti zamanla, hemen pencereye koşardı yağmur yağıyor mu diye.. Yağmıyorsa eğer yağmur bir problem yoktu sessizce devam ederdi kaldığı sayfadan kitabını okumaya. Peki ya yağmur yağıyorduysa? işte o zaman işler biraz karışırdı. Saatin kaç olduğu umurunda bile olmazdı kapıyı açar bakardı buz gibi apartman koridoruna uzun uzun beklercesine sevdiğini. Bir damla yaş akmak isterdi delicesine o vakit ama o izin vermezdi buna, koşup hemen telefona sarılırdı ve çevirirdi ezberden numarasını beklediğinin
“Dıt DDıt Dıt DDıııııtt”
Kadın bu oyunu her gün akşam defalarca kez oynardı. Bir çok ödül aldığına şahit oldum bu dramın..
Ve sen pencerelerde aşkını beklediği halde sana olan sevgimi göremeyen adam
Söylesene? olur mu bir Mucize..