Mahmut on altı yaşında istanbul’a gelmişti türkçeyi çat pat biliyor,gerçi türkçeden önce para kazanması gerekiyor yoksa aç kalacaktı.O da kendi mecmuası nerede ikamet ediyorsa oraya gitti kimilerinin tabiri ile yol geçen hanı gurbetteki adam için bekar evidir,on altısında bir çocuk bekar değildir aslında çocuktur bir evi,bir anası ve babası olmalıdır doğru olan budur ama bilinmesi gereken bir konuda doğru olan gerçek olan değildir ve mahmut için gerçek olan on altı yaşındadır bir bekar evinin diğer 11 kişinin içindedir durumu diğerlerinden farklı değildir ve yaşaması için ancak para kazanması gerekecektir.İlk önce her istanbul’a ilk gelen insan gibi o da eminönü’ne gitmişti parası olsa balık ekmek yiyecekti ama aksi şeytan yoktu işte balığa verecek parası yoktu onun için balık çok lükse çakacak bir konumdaydı şu anlık.Ertesi gün yanında diğerleri gibi ayakları kokan abilerden birisi ona tekstil atölyesinde iş bulmuştu.Ayakları kokuyor dediysem kızmayın sakın buranın raconudur ayak kokacaktır zevk aldıklarından dolayı değil tabi susuzluktan 11 kişidirler su onlar için içilecek bir nimettir ayaklara dökülerek müsriflik yapılmamalıdır anca hafta sonları mısır çarşısındaki hamama gidip yıkanırlardı anlayacağınız burada ayak kokusu bir alın yazgısıdır.Sabah olunca mahmut adını bilmediği ama ayakları keskin kokan abi ile iş yerine gitmişti.İşi bulan abi patronla konuşurken eti senin kemiği benim olsun demişti mahmut ilk önce anlamamıştı aklına onca yıl baktığı ve yaşlandığı zaman kesilen koyunu gelmişti ne yani dedi kendince,ben koyun muyum dedi en önemlisi ise yaşlandığım zaman beni de mi kesecekler?Doğruydu gerçi yaşlandığında bu düzen onuda kesecekti çünkü yaşlanmış olacaktı.Mahmut başlamıştı işe gürültülü bir ortamda yarı türkçe ile işe başlamıştı ilk tokadını 2. gün yemişti bile adına usta başı deden pezevenk herif vurmuştu ilk başta çok içerlemişti içinden küfürü basmıştı tabi ve mahmut düzene hızlı bir şekilde alışmıştı artık.Mahmut istanbul’a alışmıştı her pazar en temiz en güzel kıyafetlerini giyip eminönü’ne gider orada balık ekmek yer oradan da beyazıt’a çıkardı.Tabi oralar karışık orada tam anlamadığı ama duyduğu kelimeler vardı.Ekmek,alın teri,hak,özgürlük gibi kelimeler geçiyordu duvarlarda bunları biliyordu mahmut veya kelimeleri duymuştu.Mahmut’un duvarlarda gördüğü ama hiç bilmediği kelime vardı,sosya ile başlayan der ha buldum ağbey sosyalizm o nedir derdi iş yerinde o zaman herkes pür dikkat kesilir bazıları aralarından konuşmak isteseler de çekinip geri durur ve içlerinden birisi çıkıp kötü bişeydir o patronu başımızdan almayı söylerler derdi.Mahmut’un aklı karışır ilk önce sevinir sonra yerini hüzne bırakırdı.Sevinirdi çünkü patron yoksa hata yaptığında dayakta yok demekti ama bu sefer patron yoksa para verende yok olacaktı ve bu sefer aç kalacaktı ve yine sevinç kendini hüzne bırakırdı.
Köyden geleli 2 yıldan fazla olmuştu mahmut’un kaderinde bir değişim yoktu ama birkaç arkadaşı onu beyazıt’ta bir ofise götürmüştü ismi dev’le başlıyordu galiba tam hatırlamıyor o bilmediği şarkıların çaldığı sigarının hiç sönmediği yerdi,sohbet etmişti.Sorular keskindi sınıf vardı,emek vardı,özgürlük vardı hani hiç bilmediği kelimeyi bile öğrenmişti artık heyecanlıydı galiba mutluydu.Anlatılanlara göre artık ezilmeyecekti.
Konuyu çok uzatma niyetinde değilim.Mahmut tam emeğinin hakkını alacaktı ki,o radyoda sesi gelen adamın sesini duydu ilk önce sesini duydu sonra sesini duymakla kalmadı bizzat onun istediği gibi olması gereken cezalardan geçti o geçti tabi onun yanında geçemeyen dostları vardı.Mahmut büyümüştü 16 yaşında köyden yeni gelmiş insan değildi bir çok sey görmüştü görmekle kalmayıp yaşamıştı artık biliyordu.Özgürlüğün,eşitliğin ne demek olduğunu biliyordu çocuğu olursa özgür koyacaktı adını kız erkek olması önemli değildi onun için sadece özgür olmasını istiyordu çünkü özgürlük gibisi yoktu tabi birde adalet bunlar çok önemliydi.Çok zaman geçmişti mahmut yaşlanmıştı bir çocuğu olmuştu adını özgür koymuştu.Kız mı erkek mi olduğunu bilmiyorum zaten özgür olması önemliydi onun için..