İki ay önce önce taşındım kırlangıç apartmanına. Beton yığınından oluşmuş bu mahallede bir dikili ağaç görmenin imkansız olduğunu mahalleye ilk girişte anlamıştım. Şu zaman için çok ilginç gelmedi. Eskiden deniz görmek için 20-25 kilometre seyahat ederken şimdilerde bir yeşil alan görmek için şehrin dışına çıkmamız gerekiyor. Ama asıl korkunç olan bu değil. Oturduğum sokakta apartman isimlerini gördüğümde acınası bir durumda olduğumuzu anladım. Sokağın başından sonuna kadar sırayla apartman isimleri “Çiçek apartmanı, Manolya apartmanı, Çınar apartmanı, Gül apartmanı, Menekşe apartmanı, Ceviz apartmanı… ve daha sırasıyla birçok bitki, ağaç sayabilirdim. Mezar taşlarından farksız… Herkes toprağını yok etmeden önce bitkisinin mezar taşı için bir apartman dikmiş…
Ahmet amca var burada apartman sahibi. Apartmanın en üst katında yalnız yaşıyor. Her ayın beşi geldi mi kiraları toplar. Yalnızlık huysuzlaştırmış Ahmet amcayı. Geçen günlerde kedimi veterinerden getirirken karşılaştık Ahmet amcayla apartman kapısında ne o dedi evde mi besliyorsun? Evet ne oldu ki Ahmet amca? Evi batırır kokutur besleme. E iyide sokakta ölsünler mi açlıktan Ahmet amca?Onu bunu bilmem ben evimde hayvan istemiyorum dedi. Çok fazla konuşmak istemediğim için hızla kırlangıç apartmanın kapısından içeriye girdim. Balıkçılıkla uğramış zamanında Ahmet amca. O da mezar taşı olarak kırlangıçlara bu apartmanı yapmış olmalı.
3. katta yaşayan Semra teyze var. Emekli hemşire. Sağ olsun haftada iki üç kere yaptığı böreklerden getirir. Halimi hatrımı sorar. Annene selam söyle der annemi tanımamasına rağmen ve gider. Bende annemi tanımıyorum bir yaşımdayken ölmüş ama olur Semra teyze söylerim sende Kemale selamlarımı ilet derim. Kemal: Semra teyzenin oğlu. Kapı komşum iki öğrenci. Daha ben seslerini duymadım ama Ahmet amca ikinci kata kadar inip çok ses yapıyorsunuz diyerek gün içinde en az iki kere uyarıyor çocukları eve kız arkadaşları gelmişse ses tonu yüksek ama kelimeleri seçerek kullanarak bir başka saldırıyor çocuklara.
Alt komşum Selim ile Berna yeni evlenmişler. Sürekli çalıştıkları için kendilerini görmüyorum. Arada tatlı atışmalar duyuyorum geç saatlerde. Sesler yükseliyor kapılar hızlıca kapanıyor. Şu ana kadar en uzun tartışmaları üç dakika sürdü. Susmak barışmak onlar için.
Bana gelince. Ben ikinci kattaki kiracı. Kimlikte yazan ismi pek kullanmam. İsimler insanın marka modeli gibi gelir sen seçmedin sen istemedin annen baban doğuma bir ay kala karar verdi.
Tıpkı üretimin son aşamasına yaklaştıkça isim arayışı; markalaştırılmak istenen ürün gibi. 18 yaşına kadar geçici isimlerle yaşamak ve 18’inden sonra istediğin ismi seçerek hayatını resetleyeceği bir dönemi olsun isterdim insanın. Ne yazık ki bu mümkün değildi.
Babamla büyüdüm geçen yıl onuda kaybettik. Çiftçiydi. Biraz tarlası bahçesi vardı onlarla uğraşır dururdu koca gün. Aylak kalınca kaşıntı tutar iş yaratırdı kendine. Tam bir köy çocuğuydu babam. Üşenmek nedir bilmezdi. Hep böbürlenirdi bana ne yapcan elalemin otellerinde çalışıp gel burada biraz tarla var bakarız kendimize. Her ne kadar çok istesem de kendi başıma bir şeyler yapmanın verdiği rahatlıkla hareket ettim. Turizmde 10. yılımı doldurmuş kenara biraz para atmış aylak aylak takılacağım bir dönem aradım. Bir süre önce babamı da kaybedince köyden işten uzaklaşıp 60 metrekare bir evde yaşamaya karar vermemle başladı her şey. Arada birkaç yere extraya gidip günümü geçiriyorum şimdilik.