Gök gri. Onu taklit eden deniz ayarı kaçırmış siyah olmuş. Çok derinden sesler geliyor. Öyle bir seski, sadece çok gürültünün arasında duyulabilen boşluk sesi gibi. Karşısında oturan yorgun ve derin bakan kadanın siyah saç tellerinin uçuşu nasıl bir ahenk yaratıyorsa, sanki kara sevdaya dönüşmüş denizin ve menzili uzun rüzgarın anlatmak istediği şeyler var gibi. Kaçmak istiyor benliğinden. Uzaklaştıramadıkça onu kendisinden, bir şeyler hapis tutuluyor. Özgürleşemiyor. Arada bir unutur gibi oluyor o “ben”denen garip şeyi. Koca kainat kapılarını teker teker açıyor sanki. Uçmaya başlıyor o kadar güzel bir tadı var ki bitmesin hiç istiyor. Dünyada olduğu gerçeği bunu taşıyamıyor ve ufuktan rengarenk bir ok geliyor ona doğru. İhtişamlı allı pullu. Gözleri kamaşıyor. Peşine takılıp gidiyor ama ne yapabilir ki o koca kapıların ardında ki yolun güzellikleri ile ayırt edemiyor hepsi öylece yok olana dek. Tekrar bulana kadar o kapıları , olmadığı halde ısrarla yanlış insanlara soruyor ve arıyor. Bu anahtar ya kendinden yada bir insanoğlundan mı çıkacak diye düşünürken başının üstüne bir kuş tüyü düşüyor. Alıp kitabının arasına koyuyor onu. Bunların onlarcası bir araya gelip uçurabilmeye yardım ediyorsa, bir anda değil teker teker bulacağını düşünüyor hala tam emin olmayarak anahtarlarını ve kapıları. Tek kuş tüyünün bile anahtar olabileceğini düşünüyor sarılmak istercesine yeni bir umuda. belki bir gün yine kaybolacak kitabının içinden. ama bir sonraki düşen tüy ile birleşip, çok daha kuvvetli bir şeye dönüşmüş olarak gelecektir düşüncesi , onu bu boşlukla yoğrulmuş arafın darlığından kurtarıyor. -aryemus 28.07.2017