Tüm soğuğun
Ve gecenin kırıldığı andı
Hava basıncını dahi hissettiren
Tüm karanlığın daha karardığı
Kahverenginin ısındığı
Parkın sarı ışıklarının altından geçtik. Baş parmağımı tutuyordu. Sonbaharın son günüydü, son akşamı. Müslüman mahallesini geçtik sarı ışıkların altında, baş parmağımı tutuyordu sol eliyle. Şubat ayının on dördü kadar soğuktu. Mezarı gördük. 1473’ü. Karanlığa ilerledik. Sağ baş parmağımı tutuyordu. Sol elimi cebimden çıkardım ve ikimizin, belkide zor yürüdüğü dar sokağın duvarına dokunarak ilerledim, ilerledik -derine. Sokağın bitiminde bi sokak daha başladı. Derinlik artıyor, baş parmağımı tutuyordu -daha sıkı. Karanlığın en parlak olduğu derinlikte durdu. Bende durdum. Baş parmağımı bıraktı. Avucunu avucuma değdirdi. Elimdekileri bıraktım. Boynumda ki atkıyı, çıkardım. Dudaklarımı çenesinin bir karış altına değdirdim. Kafamı omzuna dayadım. Isındık. Yolun sonunda karanlığın dışında ve herşeyin dışındaydık, içinde herşeyin. Ayaklarıma bastı. Saçları sol gözünü karartmış, rüzgar duvarı yalamaya devam ediyordu. Tüm dünya işçileri bu an için çalışıyordu. Akşamın laciverti giderek yoğunlaşıyor, gözlerinin kahverengisi evren oluyordu. Kaybedilmiş herşeyin bulunduğu, tüm renklerin sıcaklaştığı bi andı. Sıçradı. Tüm hissi, zevklerin ve duygusal varlıkların yoğunluğunun, hava basıncının, yaşanmış en güzel akşamın, soğuğunun üstüne. Yaşanacak en güzel kadın hala baş parmağımı tutuyordu.