– Bunları söylerken o müzik bir yerlerden çalmaya devam ediyor, müzikte ruh bulur notalar; tıpkı aşkın ondaki yeri gibi… Müzik, hatırladığım son fotoğrafı gözümde canlandırma. (Biraz duraksar.) Bir sigaranın daha sonu, kaçıncı son, baştan yaşanan yaşamlar, denk gelirse de seninki.Güneş çarptıkça titriyor yansımalar, her şey yaşam kadar canlı, oluşan görüntüler gayet net. Boşluğu yavaş yavaş şehir görüntüsü oluşturuyor. Ve yine aynı yer… Dışarıdan gelen kalabalığın sesi, belki anlam kazanırsa ince bir ses, “yoksa o mu geçiyor” dedirtecek kadar tanıdık. Merdivenlerden inen birisi, çocuk sesleri, geçmişi hatırlatıyor hepsi. Güneş akşama devretmek üzere. Bu vakitte beliren ay, gecenin yalancısı. Ama eminim bu sefer gece olacak. Sesler, sesler giderek kayboluyor, zaman geçtikçe sade bir siyahlık. Bir akşamüstü, sanki her şey yavaş yavaş eriyor gibi, bir bitkinlik hikâyesi.
-Akşam. Yağmur çiselemeye ısrarcı. Her şey devinimin bir parçası, bir hazırlık heyecanı, açan çiçekler, yere düşen yapraklar… Her gün farklı bir ton kazanıyor yeşil, geçen her gün yaza biraz daha yaklaşıyor. Bir şeyler geride kalıyor, bir şeyler hızla yaklaşmaya devam ediyor. Zaman geçiyor mu, yoksa geriye mi akıyor, bilmiyorum. Zaman cidden geçmiyor mu? ( Cevap beklemeden devam eder. ) Cama vurmaya devam yağmur taneleri. Yaza yaklaşan her gün bilmediklerim, geleceği taşıyor. İki an’ı da aynanda yaşamak mı bu gerçekten de? Hatıraları da yanında sürüklemeye devam ediyor. Yağan yağmur toprağa düşüyor, yeşilleniyor doğa. Gökyüzünün görebildiğim her parçasında anılara dair bir şey bulabiliyorum her seferinde. Odamdan çıkmak istemiyorum, duvarlara ulaşamayacak bu yağmurlar. Yağmurun yıkadığı sokaklarda duyabildiğim yalnızca müziğin sesi. Notaların hüznü ciğerlerime doluyor.
Mevsimsiz Sohbet’ten