Bir asır önce, 1914–1915 kışının en soğuk günlerinde yüreklere korku salan, tüyler ürperten büyük bir savaşa sahne olan Sarıkamış.
93 Harbi’nden sonra bölgeyi ele geçiren Ruslar tarafından, inşa edilmiş küçük, modern bir garnizon kasabasıdır. I. Dünya Savaşı başladığında hâlâ küçük bir kasaba olmasına rağmen, Kafkas cephesindeki en önemli stratejik noktalardan biridir. Bu nedenle Osmanlı ordusunun, Rus kuvvetlerini yok etmek amacıyla, 22 Aralık 1914 tarihinde başlattığı taarruz sırasında çarpışmalar daha ziyade bu küçük kasaba etrafında yoğunlaşmış ve bu taarruz, tarih sayfalarına Sarıkamış Harekâtı adıyla kaydedilmiştir.
Türklere karşı çarpışan birliklerde görev alan Maslofki ve Nikolski gibi Rus generalleri Sarıkamış Harekatı’nı başarı şansı yüksek, cüretkâr bir taarruz olarak değerlendirmiş ve kendileri için ciddi bir tehlike oluşturduğunu belirtmişlerdir ancak kahramanca çarpışan Türk askerleri harekâtın ilk günlerinde galip gelebilecek durumdayken, Enver Paşa’nın maiyetindeki üst düzey komutanlarının
İnisiyatiflerini sorumsuzca kullanmaları, hava koşullarının olumsuz olması, askeri teçhizatın yetersizliği gibi nedenlerle bu harekât ne yazık ki başarıya ulaşamamıştır.
Sarıkamış Harekâtına gelmeden önce harekâtın Osmanlı’nın 1. Dünya savaşındaki yerine, bu savaşta Sarıkamış’ı da barındıran Kafkas Cephesine ve Kafkas Siyasetine bakmakta fayda olacağını düşünüyorum.
Osmanlının I. Dünya savaşına katılması
Dünya savaşının çıkışından kısa bir süre sonra savaşın Avrupa ve Doğu cephelerinde düğümlenmesi, savaşan devletleri, durumu kendi yararlarına değiştirecek yeni çareler aramaya yöneltmiştir. Bu çarelerin başında, savaşa henüz katılmamış olan devletleri kendi yanlarına çekmek gelmektedir. 1914 yılının sonlarına doğu İngiltere ile Fransa’nın İtalya’yı, Almanya ve Avusturya Macaristan’ın ise Osmanlı Devleti ve Bulgaristan’ı kendi saflarına sokmak istedikleri görülmektedir.[1]
Bir suikastın ardından başlayan Dünya savaşında, aynı savaşın patlak vermesi gibi, Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil olması da bir oldubitti ile meydana gelmiştir. Bu durumda Osmanlı Devleti kendi topraklarında yanan ateşin içerisinde kalarak birçok cephede savaşmak zorunluluğu ile yüz yüze gelmiştir. [2]
Kafkas Cephesi Osmanlıyı zor durumda bırakan ve büyük acılara sahne olan cephelerden birisidir. Kafkas Cephesini kavramak, Sarıkamış harekâtını anlamak için Osmanlının Kafkasya Siyasetini dönem Kafkasya’nın durumunu iyi tahlil etmek gerekir.
Kafkasya Siyaseti ve Kafkasya da Durum
Savaşın başlaması ve Osmanlı-Alman ittifakının imzalanmasından sonra, Osmanlı Devleti’nin dış politikasında da değişiklikler olmuştur. Osmanlı Devleti, Almanya’nın da teşvikiyle bütün dikkatini Doğu’ya çevirmiştir. Almanya, savaşı kazanarak düşmanlarına barış antlaşmasını dikte ettirmesi durumunda, Türkiye’nin Rusya Müslümanları ile ilişkiye girmesi için Doğu sınırında düzenlemeler yapmaya yardımcı olacağına dair taahhütte bulunmuştur.[3] Böylelikle Doğu’da Berlin antlaşmasıyla yitirilmiş topraklar olan Kars, Ardahan ve Batum’u geri alma ümidi ortaya çıkmış ve devletin siyaseti de bu doğrultuda değişmiştir. Bu gelişmelerden sonra Kafkasya Osmanlı siyasetinde önemli bir yer edinmiştir. [4]
Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’ya verdiği önemi, 3. Ordu’nun özel olarak hazırlanmasından anlamak mümkündür. Bu ordu için Alman generallerin öncülüğünde Osmanlı’nın sahip olduğu imkânlar seferber edilmiş ve en seçkin komutanlar bu bölgede görevlendirilmiştir.
Kafkaslarda Durum
Kafkasya’da Rusların Osmanlı ile rekabeti 17. yüzyıla kadar uzanmaktadır. 1800’lü yıllarda başlayan mücadele Osmanlı Devleti’nin zayıflama dönemine girmesinden dolayı Rusların bölgede hâkimiyeti ile sonuçlanmıştır. Osmanlı Devleti Doğu Anadolu sınırlarına çekilerek, Türk ve diğer Müslüman halklardan uzaklaşmıştır.[5]
- Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Kafkas halkları bağımsızlık hareketine başlamış ve hedeflerine ulaşmak için çeşitli yollara müracaat etmiştir. Ermeniler, Ruslardan istediklerini elde edemeyince Batılı devletlere, Gürcüler ile Azerbaycan ve Dağıstan Türkleri ise Osmanlı’ya yönelmiştir.
Özellikle Osmanlı Devleti’nin savaşın başlarında elde ettiği başarılar, Kafkasya’daki halkların Osmanlı’ya yönelmesine neden olmuştur. Hatta önceleri Osmanlı’ya önyargıyla yaklaşan Gürcüler bile bağımsız Gürcistan’ın Osmanlı himayesinde gerçekleşebileceğini düşünmeye başlamıştır.
Osmanlı Devleti bu durumlara karşın 1. Dünya Savaşı’na resmen girmeden önce Kafkasya’daki gelişmeleri yakından takip etmek amacıyla öncelikle istihbarat faaliyetleri yürütmüştür. Bu çerçevede Osmanlı istihbarat teşkilatı (Teşkilat-ı Mahsusa) öncelikle bölgedeki Türk ve diğer Müslüman halklarla irtibata geçmiş ve bilgi toplamaya başlamıştır.
Kafkas (Doğu ) Cephesinin Açılması
Teşkilat-ı Mahsusa) Kafkas Cephesinin açılması sırasında etkili şekilde kullanılmış, bölge ve bölge halkı hakkında ciddi bilgilere ulaşılmıştır. Kafkas Cephesi komutanı olan Enver Paşa harekât öncesi ve hareket boyunca bu bilgilerden yararlanarak harekâtı şekillendirmiştir.
Rus ordusunun zayıf yönünü bilen Enver Paşa, bir baskın operasyonu ile Doğu cephesini açmayı, öncelikle Rusların işgali altındaki Osmanlı topraklarını işgalden kurtarmayı, ardından da ileri bir harekâtla Bakü ve Dağıstan’a uzanacak bir Kafkasya seferi yapmayı planlamıştır. Her ne kadar Kafkas siyaseti 1. Dünya Savaşı ile özdeşleştirilse de, Enver Paşa’nın Kafkas siyaseti 1913’te şekillenmeye başlamıştır. Onun planına göre Kafkasya en önemli cephelerden birini oluşturmaktadır. Enver Paşa bu harekât ile Kafkasya’daki Türk ve Müslümanları Rus despotizminden kurtaracak, onların bağımsızlığını kazanmalarını sağlayarak, “Büyük Turan” devleti kuracaktır. Bu yolla Osmanlı’nın yalnızlığına son verilecek ve güçlü ve stratejik konuma sahip bir dost devlete kavuşulacaktır.[6]
1914 Sonbaharında Doğu seferi planlandığı gibi başlamış, uzun yıllar Rus işgali altındaki topraklardan bir kısmı kurtarılmış, Rusların karşı saldırısı durdurulmuş ve büyük kayıplar vermeleri sağlanmıştır. Bu kısmi başarılar Enver Paşa ve ekibini umutlandırmış ve Kafkasya’ya uzanacak bir taarruza başlama kararı verilmiştir. Ancak, acele verilen kararla başlatılan sefer başarısızlıkla sonuçlanmıştır. [7] Başarısız olunan taarruzda en büyük kayıpların verildiği Sarıkamış Harekâtı kırılma noktası olmuştur.