Doğduğumuz topraklardan uzak bir yerde doğan bir edebi eser gibidir memleket sevdamız. Her zaman bir çocuk ve bu çocuğun heyecanı vardır sevdiğimiz katiplerin nehir kıyısı, sahil güneşi düşüncelerinde. Her seferinde daha güçlü daha nazlı bir memleket oluruz. Sonra mı? Sonra susarız… Sevdiğine sevdiğini çok uzun zaman sonra söyleyebilme yeteneğine vakıf olmuş Cicero gibi daha sonra konuşuruz belki. Eninde sonunda ve sözlerimizin uzayında. Safiyane heveslerle demli bir Türk çayının muhabbetinde;
Dem; memleket sevdasından ve onun bütün ideolojilerden soyutlanmış uzantılarından bahsederken ıslanmaktan korkmayan şairler gibi…
Dem; memleket sevdasından fıtratını küresel oyunlara yem etmemiş bir milletin ruhunu ütopyalarında kucaklayan mütefekkirler gibi…
Dem; memleket sevdasında samimi iki gencin yaşadığı milli bir sevginin soy soylayıp boy boylaması…
Dem; bazen Mecnun olur, Bazen Leyla.
Dem; en çok okunan romanlardaki kahramanların ortak yönleri…
Dem; bütün sevgileri raflarına dizmiş evrensel bir harekatın ufkunda buluşmak gibi…
Ama nedense hareketin hararetinde takılı kalıyor insanlar bir şiir dinletisinde. Ama o hararetin şiir sancısı olduğunu ve onda nice günlerin saklı olduğunu bilir bir usta. Kuvvet buluyor memleketimiz nihayetinde…
Nehrin akmakla görevini icra ediyor olduğunu anlamalıydı misafirler…
Bir memleketin ikizi olmaz belki !