Sen de mi gidiyorsun 2011…
Ne kadar da uzak geliyordun sen bir zamanlar bizlere; ama bak bitiriyoruz işte bugün seni de. Neler yaşadık seninle birlikte, ne kadar çok güldük, bir o kadar da gözyaşı döktük. Ne kadar çok mutlu olduk bir o kadar da ayaklar altına serdik gururu. Seninle ilk karşılaşmamızı hatırlıyorum 2011… Mutlu ve huzurlu bir sene yaşatmanı istemiştim senden bana. Mutlu ve huzurlu… Ya sen benim mutluluk anlayışımı bilmiyordun, ya da ben senden “Mutluluk bu.” diye başka şeyler istemiştim. Elinden geleni yaptın belki de sen, gerçekten mutlu olmayı beceremedim ben. Aslına bakarsan haklıyız ikimiz de. Daha ilk karşılaşmamızda çok yüklendik birbirimize. Tamam, kabul ediyorum zor şeyler istedim senden; ama yapılamayacak gibi değillerdi bence. Kabul, bir tek ben değildim dilek dileyen, uğraşman gereken; fakat bir damla mutluluk, bir damla huzur, bir damla tebessüm, bir damla başarı, bir damla da yaşama sevinci katsaydın da adına hayat denilen, her saniye içerek biraz daha boşalttığımız o bardağa, sonra mı… Sonrasında ne isteyecektim ki senden? “Rahat bırak beni.” diye haykıracaktım belki. Ukalalık, bencillik yapmayacağımı; kimsenin mutluluğunu çalmayacağımı öğrenecektin sen de 2010’un öğrendiği gibi.
Koskoca bir yıl bitti, diyoruz ya hani neresi kocaman bunun? Bazen bir gün yıl gibi uzun gelirken, yılın bir an gibi kısa sürmesi neden? Gözyaşlarımın yoğurduğu hatıralar sanki dün yaşanmış gibi geçiyor gözlerimin önünden. Vay be, diyorum kendi kendime. Bunları ben mi yaşadım, gerçekten benim düşüncelerim miydi bunlar? Yaptığım çoğu şey o kadar çocukça geliyor ki artık… Ama neden o zaman bunların gayet akla uygun şeyler olduğunu düşünüyordum, diye sormaktan alıkoyamıyorum kendimi. Çocuktum belki de o zamanlar… O zamanlar mı? Daha bir yıl öncesinden bahsettiğimi unutmuş gibiyim sanki. Evet, o zamanlar…
Yaşanılan yıl sayısı değilmiş aslında insanın gerçek yaşı, neler yaşadığına bakılmalı… Ve ben biliyorum ki yaptığım hatalar olgunlaştırdı beni. Yaşadığım acılar kişiliğimi oturttu. Bu yüzdendir belki de sadece sarsılmam depremlerde, bu yüzdendir beni yıkmaya çalışanların hayatımdan birer birer uzaklaşması. Dost bildiklerimin aslında can düşmanım olduklarını anlamam belki de bu yüzden geç oldu. Tam da her şey bitti derken, kendime verdiğim sözler yeniden bağladı beni yaşama, yaşamaya.
Sözlerimi tuttum ben 2011. Ya sen? Hani nerede mutluluğum, nerede çocukluğumdaki gibi içten gelen tebessümüm? Güvenmiştim ben sana, inanmıştım yarı yolda bırakmayacağına. Neden bunu yaptın ki bana? İnanmış, güvenmiştim. Bir umut bağlamıştım sana.
Aslına bakarsan bir yandan da teşekkür etmem gerekiyor sana. Bana beni daha çok tanıttığın için, bana benimle olanları gösterdiğin için. Ve bana güvenmemeyi bir kez daha öğrettiğin için ..!
Seninle olan yolculuğumuzun bitmesine saatler kaldı, öyle mi 2011? Vedalaşmaları sevmem ben hem de hiç. Her veda buruktur, her biri acıtır canı, tıpkı şu an olduğu gibi…
Keşkelerimle yüzleştim sayende. Sustum ve dinledim çoğu kez, konuştum bazen. İsyanlarım da oldu, iyi ki dediğim anlarda. Bundan sonra kimseye ederinden fazla değer vermemeye yemin ettim seninleyken. Yüzleştim kendimle ve korkularımla. Hayattaki değer yargılarımı değiştirdin sen. Mantıklı düşünmeyi ilke edinmiş olan beni, bambaşka biri yapıp çıkardın karşıma. Evet, hala delicesine mantıklı düşünebiliyorum ve herkes beni hala o mantık kızı olarak biliyor; ama böyle olmadığını, o zihniyetimin neredeyse tamamen ortadan kalktığını sadece ikimiz biliyoruz öyle değil mi? Ya da biliyorlar mı dersin onlar da? Sırrımızı sakladın değil mi 2011; paylaştıklarımızı anlatmadın, göstermedin değil mi kimseye? Sana olan güvenimi boşa çıkarmadın değil mi başkaları gibi?
Gidiyorsun öyle mi 2011… Ardında bıraktığın hayal kırıklıkları, gözyaşları umurunda değil mi hiç? Onları düzeltseydin de öyle uğurlasaydık seni, yüzümüzde tebessüm olsaydı en azından yolcu ederken seni..