Bazen öyle bir durumun içinde olursunuz ki, midenizde kelebekler uçar ama bir sarmaşığın sizi sarması gibi eliniz kolunuz bağlı karmaşık halde bulursunuz kendinizi. Birinden ‘hoşlanmak’, birini ‘sevmek’ öylesine heyecan verici ama bir o kadar da acı veren bir şeydir ki, ondan hoşlanmamanız gerektiğini bildiğiniz halde istemsiz olarak hoşlanmaya devam edersiniz. Sizde haklısınız, kalp bu sonuçta ot’u sevebiliyor b*k’u da.
Nedir ki ‘hoşlanmak? Eğer aynı okuldaysanız, okula gitme sebebinizdir. O, sizin sınıfa her girdiğinde ‘acaba benimle konuşacak mı?’ heyecanıdır. Telefonunuza her bildirim geldiğinde ‘acaba o mu yazmış?’ dediğimiz heves ve umut tanesidir. Ama bir yandan onun yazmadığını gördüğünüzde içinizden bir şeyin burkulma sesidir. Onu her gördüğünüzde yada size her yazdığında içinizden bir kelebeğin kalkıp dans etmesidir. Sizinle konuşması için içten içe ettiğiniz duadır. ‘acaba mesaj atar mı? Belki atar?’ merakıyla gece 01.00 kadar beklemek ve daha böylesi iç kıpırtadıcı şeylerdir. Yani işin özü birinden hoşlanmak çok güzeldir, eğer olay platonikse. Karşı taraf hoşlanıldığını bildiği anda hele ki onun sizden hoşlanmadığını öğrendiğiniz anda işler sarpa sarıyor, canınız yanmaya başlıyor birden, midenizde uçan kelebekler bir anda midenizi tırmalamaya başlıyor. Canınız öyle bir yanıyor ki bir süre acıdan ‘keşke sevmeseydim seni’ diyorsunuz. O zaman anlıyorsunuz ki ‘hoşlantı’ dediğimiz olay ‘sevmek’ kavramının birinci adımıymış. O an fark ediyorsunuz ‘sevmek’ ve ‘hoşlantı’ arasındaki farkı.
‘onu seviyorum’ ve ‘ondan hoşlanıyorum’ cümlelerinin birbirinden farklı olduğu kadar ‘onu sevmiyorum ’,’ondan hoşlanmıyorum’ cümleleri de farklıdır. Onu sevmek istemeseniz de onu sevdiğiniz halde ‘onu sevmiyorum artık’ cümlesini söylemek her zaman daha zordur. Ondan hoşlandığınızı kabul edememe durumudur ‘ondan hoşlanmıyorum’ cümlesi. Halbuki ondan hoşlandığınızı bilirsiniz sadece bunu kendinize itiraf edemezsiniz, sanki birinden hoşlanmak korkunç bir olaymış gibi söyleyemezsiniz kendinize. Her ne kadar ‘ondan hoşlanmıyorum’ deseniz de içten içe bilirsiniz ki ondan hoşlanıyorsunuz. ‘ondan hoşlanmıyorum’ derken ki yüz ifadeniz, gülümsemeniz, aptalca duruşunuz bile o kadar belli ediyor ki hoşlandığınızı etrafınızdaki herkes anlıyor, kabulleniyor, farkediyor durumu bir tek siz göremiyor, farkedemiyor ve kabullenemiyorsunuz içinizdeki sebepsizce kıvranan kelebekleri.
Şimdi oturun bir düşün; ‘hoşlantı’ herkes üzerindeki etkisi farklıdır nihayetinde, ‘hoşlantı’ durumu bile midenizi canlandırıp, aptalca gülümsemenize neden olduktan bir süre sonra canınızı acıtıyorsa ‘sevmek’ dediğimiz durumun sizin üzerinizdeki etkisi neler olur.
Unutmayın ki bir canlıyı ve cansızı sevmek arasında fark olduğu gibi bir insanı ve bir kediyi, köpeği veya kuşu sevmek arasında da fark vardır.
‘sevmek’ kavramına ‘karşılıksız sevmek’ girince az önce dediğim bütün her şeyi unutun. Ama biz şuan ‘birini’ sevmekten bahsediyoruz o yüzden unutmasanız da olur.
Günün birinde ‘hoşlantı’ ve ‘sevmek’ olaylarının verdiği mutluluğu iliklerinize hatta atomlarınıza kadar hissetmeniz dileğiyle.
1 comment
Düşüncelerinizi dışa iyi yansıtabilmişsiniz yahut hislerinizi.Öncelikle demek isterim ki karşılıklı sevgi diye bir kavramı ancak menfaat karşılar nitelikte.Sevgi karşılık beklenmeden kendimizi kendimizce tatmin etmek amacıyla yapılır.Karşılık görülür o ayrı ama beklemek menfaattir.Hoşlantı ise tatminkarlık değil midir?Eksikliğimizi gidermesi için medet umduğumuz insanlar dizisi değil midir hoşlantı?Platonik veya değil er yada geç sonlanacak bir döngünün başlangıç noktası.Hoşlantı adı verdiğimiz soyutluk bizi itmez mi sevgiye.Er ya da geç sonlanacak demiştik ya hani biteceğini bildiğimiz bir şeye bağnazlıkla bağlanıp hayatımızı ona göre şekillendirmek ne diyedir?Aslında hep bir yanımız eksik kalır.Aşk da bunu tamamlamaya yönelikdir.Omuz arayana omuz,kalp arayana kalp,aydınlık arayana aydınlık.Yani aradığımız şey.Peki insan kendi olgusunu kendi içinde tamamlayabilirse işte o zaman aşk nasıl bir kavram kazanır?Herkesi aynı gören bir kişinin gerçek aşkı bulabilmesi somutlukta ne denli mümkündür?Bence aşk;sevgi,hoşlantı,gül,çiçek,bahar,mehtap vs.Çünkü tek bir niteliğin farklı adlandırılması;güzelin.Ruh halimizce güzel olgusu şekillenir,papatya,deniz,kumsal,güneş veya yeniyıl.Yani ihtiyaç duyduğumuz güzel bizim değilse acı çekeriz.Daha somutlaştırırsak aşkta hisleri,kriterlerini bizim belirlediğimiz bir düzende şekle girerken acı çekmemek bizim elimiz,heyecan duyamama gibi.Yine bir benceyle sonlandırmak isterim;insan yaşamaktan başka hiçbir şeye aslen ilgi duyamaz.Yalnızca yansımalarca kendi egosunu avutur.Yalnızlığını gidermek için sever,aile kurar gibisinden.Peki bu egomuzu avuttuğumuz yansımaların hakikatinin farkında mıyız?Yani güzeli güzel yapan,en güzelden daha güzelin.Güneşin kimin için doğduğunu bildiğim için kimseden medet umamıyorum da.Etkili kelimeler olmasa da içimizden biri olarak yazmışsınız ki samimiyet süsten önemli.Görüşünüzü almak isterim.Birer ressamız hepimiz.Aşk veya sevgi ne derseniz artık bir resimdeki eksik renk tonuysa,bulamadığımızda resmimiz eksik kalıyorsa bulduğumuzda ne denli içimize siniyor?Ki resmimizin aslında boya yerine o objeyi kullanamadıktan sonra…Düşünebildiğimizin yansımasına sahipsek aslını niye aramıyoruz?Resme başlamayı bize hedef edindiren lahzanın sebebiyetinden niye habersiziz?O renklerin tabii oldukları mevcudiyeti,tuvalin ağacının cinsini,geçmişini niye umursamıyoruz?Noksanı ararken niçin tama bakmak aklımıza gelmiyor?Somut düşünen birinden farklı bir soyut bakış açısı almak isterim.Sonuçta ufkun yanlışı,sonu,fazlalığı olmaz.