Zaman geçtikçe büyür, olgunlaşır, içimize kapanırız. Etrafı tanıdıkça, kimsenin bize benzemediğini, kimsenin bizi anlayamayacağını kavrarız. Yılların birikmişlikleri kalır içimizde. Gün geçtikçe de baskısı artar. Hayatımıza giren her insana umutla baktığımız o günler, gitgide önemini yitirir. Kimse bizi anlayamadı, kimse de bizi anlayamayacaktır. Buna rağmen -yalnızlığın daha cazip bir fikir olmasına rağmen- etrafımızda birçok insana ihtiyaç duyarız, ya da ihtiyaç duyduğumuza kendimizi inandırırız. Sahte bir gülümsemeyle ‘günaydın’ dediğimiz onlarca insana muhtacızdır. İnsanlar bizi ortada bıraktıklarında, bize gerekli güveni aşılayamadıklarında, bize karşı aynı bizim de onlara karşı takındığımız yapmacıklıklarla muhtacızdır hem de. Vermememiz gereken güveni onlara verdiğimizde, hayatımızda olmalarına gerek olmadığı hâlde, onları hayatımızın en değerli köşesine yerleştirdiğimizde, yokluğu herhangi bir eksiklik olmayacağı hâlde ‘sana ihtiyacım var’ dediğimizde onları da kaybederiz.
İnsanları kaybettikçe çektiğimiz ‘sözde’ acılar bizi olgunlaştırır. Aslında bizi olgunlaştıran yıllar geçtikçe içimizde bir yerlerde sürekli büyüyen yalnızlığımızdır. Etrafımızda ne kadar çok insan varsa o kadar çok hissederiz yalnızlığı.
…
Küçük yaşlardan beri hissettiğim yalnızlık, zaman geçtikçe tüm bedenime yayıldı. Çevremde artan insanlara baktıkça daha da derine işleyen bu his, her tanıdığım insanla beraber bir gün bundan kurtulacağım umudumu kaybetmeme yol açtı. Çevremdeki insanlara karşı takındığım sahte gülümsemelerle bu hissi pekiştirdim. Belki bir gün biri çıkar beni bu karanlıktan kurtarır diye bekledim. Büyüdükçe inancımı yitirdim. İnancımı yitirdikçe içimdeki yalnızlığı dışarıya nefret olarak yansıtmaya başladım. İnsanlardan nefret etmeye başladım, kendimi onlardan soyutladım. İşte o zamanlarda bir gün yazmaya başladım. İçimdekileri başka bir beden ve mekanda kim bilir belki de başka bir zamanda yaşattım.
Yazan her kişi böyle yapmaz mı zaten? Yeri gelir, yoldan geçen birinin yerine koyar kendisini, yeri gelir baş karaktere yerleştirir. Her yazar yazdıklarında bir parça kendisine can verir.
İşte bu yüzden her yazar bir parça yalnızdır.