Bilmiyorum ki. Ellerin. Ellerini hatırlamakta zorluk çekiyorum. Çok uzun zaman oldu. İlk ve son kez eline dokunabildiğimde sadece gayri ihtiyari el sıkışmıştık. Hatırladın mı? Yeni tanışmıştık. Seni ilk kez gördüğüm an, o andı. Beni ağabeyimin yanına bırakmıştın. Hatırlıyorsun değil mi? Hatırlıyor olmalısın. Bir aralar hatırlıyordun. O gün ne giydiğimi, yolda giderken nelerden bahsettiğimizi… hepsini hatırlıyordun. Sanıyorum artık unuttun. Üzgünüm.
Ben o gün, beni ağabeyimin yanına götürdüğün dakikalarda, gece yarısında yani; huzurluydum özümde. Sana söyleyemedim çünkü yeni tanışmıştık tek bildiğim ismindi. İnsanın iç huzuru gibi konulardan konuşmanın seni sıkıp sıkmayacağını bilmiyordum, hala bilmiyorum. Neyse…
Huzurluydum. Oysa nedenini söyleyememiş olmam beni çok üzüyor. Belki de biraz bahsetmişimdir ama dedim ya; sadece ismini bildiğim insanları sıkmaktan ve ürkütmekten korkarım.
Nedeni… nedeni bulunduğum yerdi. Daracık sokaklar, dibi görünen –bu berrak demekten daha hoş- deniz, kısacası tatil için geldiğim o küçücük ada. Ben oraya aşıktım. Evet, nedeni buydu, söylemek istedim. Üzgünüm…
O gece beraber yürüdüğümüz birkaç yüz metre, aynı zamanda beraber attığımız birkaç yüz adım, yanımda aldığın bilmem kaç nefes ve kalbinin, ritmi değiştiyse, seni heyecanlandıracak şekilde atması demekti ki; bunların bana güven verdiğini söylemek istiyorum. O anlık duyduğum, sanki çok tanıdıkmışsın hissi. Belki de seni hiç tanımadığımdandır. Evet evet, kesin ondandı.
Bilmiyorum ki. Ellerin. Hatırlayamıyorum. Üzgünüm. Çok uzun zaman oldu. Soğuklar mıydı? Hayır. Ama pek de sıcak değillerdi sanki. İşte hatırlamıyorum ki. Üzgünüm…
Dar ve sokak lambası olmayan sokaklardan geçerken konuştuğumuz şeyleri düşünüyorum. Bana söylediklerini, benim sana söylediklerimi; hatta şu an fark ettim. Sadece birbirimizin ismini bildiğimiz zamanlarda daha güzelmiş muhabbetimiz…
O da apayrı bir konu da..
Bilmiyorum ki. Sesin. Hatırlayamıyorum. Sesinin tonunu, nasıl gülüyordun, tepkilerini… çok uzun zaman oldu. Üzgünüm…
Tanıştığımız o geceden sonra toplasan ne kadar zaman geçirdik beraber? Birkaç kez tesadüfen karşılaşmasaydık o geceden sonra her yerde seni aradığıma da değmeyecekti. Sesini hatırlamıyorum. Üzgünüm…
Sana bu yazıyı yazıyor olmam ya da bu yazımın sana dair olması seni korkutmasın. Çünkü yazmasam ağlayacaktım. Düşün ki bencilliğimden. Ağlamak istemiyorum. Fakat bak sayfalarca ağladım. Çünkü Victor Hugo “ağlamak için gözden yaş mı akmalı?” demişti ve ben milyonlarca türde ağlamak olduğunu öğrenmiştim. Üzgünüm… böyle konular seni sıkar mı bilmiyorum.
Ne çok şey bilmiyorum senin hakkında… fakat bilseydim, seni çok iyi tanısaydım yazamazdım sayfalarca. Hangisini tercih ederdin diye sorma. Bilmiyorum ki…
Bu bir aşk mektubu olmadığı, olamadığı için üzgünüm. Bu sadece, yaşamak istediği yere tatil için giden zavallı bir kızın orada, ileride kalbinin neresine koyacağını bilemeyeceği biriyle tanışma hikayesi. Ve bu hikayede, kız oğlana aşık olmuyor. Çünkü bazı insanları ilk gördüğünde, aklından o kişiyle olman gereken anlar hayal edersin. Ki bunun anlamı aşk olmak zorunda değildir. Ben ise seninle toplasan yarım saat geçiremedim. Seni denizin kenarına götürüp muhabbet edemedim.
Bu bir aşk mektubu değil, üzgünüm…
Bu, seninle geçiremediğim zamanları ve edemediğim muhabbetleri bile özlediğimin mektubu…