Duvardaki saat gece 1’i vuruyordu. Boğucu bir sıcaklık, açık olan balkon kapısından odalara doğru yayılıyordu. İçeride; terden sırılsıklam olmuş, gencecik, gözleri çakmak çakmak olan ve yüzünde her zaman sert bir ifade taşısa bile kalbi daima yumuşacık biri oturmaktaydı. Boyu da uzundu ha, ideal erkek konumundaydı. Ama o an düşünceliydi, bir şeye kafasını taktığında kimse onu alıkoyamazdı. Kafasındaki şeyi çözene kadar bu hallerde olurdu. Ne düşündüğünü de genelde kimse bilmezdi. Bir iki gün sonra düzelir diye kendi haline bırakırlardı.
Ama durum bundan daha karışıktı. Sevdiğinin kendisine eskisi gibi değer vermediğini anlamıştı. “Seni seviyorum”lara cevap yazmıyor, ayda yılda gönderdiği kalplere ise yanlışlıkla ifadesi yüklüyordu. Bitkindi, ruhu sürekli acı çekiyordu. Bağırmak istiyor, sevdiğinin adını haykırmak istiyor ama yapamıyordu. Boğazında bir yumru vardı. Onu seviyordu, yapmadığı şey kalmamıştı. Ama sonuç bu muydu? Düşünmesi lazımdı. Düşününce rahatlıyordu. Buluşmalı mıydı onla? Soruların içinde boğulup kalmıştı. Uykuya ihtiyacı vardı. “Ama hayır” diye düşündü genç, kafasındaki sorunları çözene kadar buradan ayrılmayacaktı. Ama bir anda çözebileceğini de sanmıyordu. Gece onun için daha yeni başlıyordu…
Arkadaşlar bunun devamının gelmesini istiyorsanız yorum veya beğeni fark etmez, söyleyebilir misiniz?
Muratcan Ös