Yosun tutmuş kalbim artık acıdan başka birşey hissetmiyordu. Cılız ses tonumdan dökülen birkaç kelime dışında konuşmuyordum. Ağlamaklı gözlerimden katre katre akan kan gözyaşlarını arar olmuştu. Kemiklerim derime batarken canımı acıdığı hissetmeyecek kadar büyük darbe yemiştim. Devrim artık ütopik bir eylemdi. Çoktan nokta koymuştum hayatıma. Hem de daha ilk sayfadan. Başka bir şeye gerek yoktu. Bir nokta kadar anlamım yoktu. Sürekli dökülüyordum. Hiç bıkmadan sararıyordum. Mevsimler yaz, kış demeden sonbaharı yaşıyordum. Her ayım Eylüldü. Her günüm daha fazla dökülen ben demekti. Acıyı en sevdiğim kıyafet gibi giymiştim üstüme. Çocukken alınan bayramlıklarım gibiydi. Soğuk daha da fazla işime içlerken göğüs kafesimin fermuarını kapamakta zorluk çekiyordum. Pas tutmuştu aynı hayallerim gibi. Yakmış olduğum her sigaranın dumanı ciğerlerime daha da fazla işliyordu. Mutluluk ruhumun detoksuydu. Hayat gemimde mürettebatım körlerdan oluşuyordu. Her zaman yenilmeye mahkum bir insandım. Galibiyetim ölümdü. Halatın yer çekimini yendiği gün galibiyetimin tadına bakmış olacaktım. Öznesi olmayan bir cümlede anlatım bozukluğuydum sadece. Şimdi cehennemimi daha çok özlüyorum. Çocukluğumda kaybettiğim oyuncaklarım gibi özlüyorum cehennemi. Gözyaşlarımla söndürmüştüm cehennemi. Şimdi araftayım. Battığım bok çurundan çıkamayacak durumdayım.