“Gökkuşağının bittiği yere gittiğimizi düşündüğümüz, umut ettiğimiz bu yolda. Yolun sonunu görememekten daha acı bir şey varsa o da yol arkadaşlarımızın vazgeçmesidir.”
Kaybettiklerimizin yerine hiçbir şeyi koyamayız, eğer yerini doldurabiliyorsak onun adı kaybetmek değil, kazanmak olur. Gelenlerin işi zordur, gidenlerin yerini doldurmak sadece gelerek yapılmaz, giderken yaraladığı yerleri kapatmak zorundadır gelen ve eğer gidenin yaralarını kapatıp yerini doldurmuşsa sen kaybetmiş değil kazanmış olursun.
Ama bazı yaralar vardır ki hep kanar. Hiçbir gelen yardım edemediği gibi, onları da incitir bu yaralar. İşte o yaralardır asıl kaybettiklerimizin izleri. Kimi zaman bir ölüm açar bu yarayı, kimi zaman ölüm kadar asil bir gidiş.
Ölümün hayatımızda ki güzel insanlar üzerinde olan etkisi üzer bizi. Gidişlerinden korkmaz insan gidenlerin arkasında kalmaktan korkar.
Beklemek dünyanın en zor işidir çünkü, ansızın bir nefesinde hatırladığın ruhlar vardır beklerken. Ve gelişlerinin olduğuna hep inanırsın. Orada bir yerde senin hayatının bir bölümü vardır. Sabah kalkar, kahvaltısını yapar, belki aşık olur. Ama gelmez işte. Sen sadece beklersin.
Hayatın gümrük memurunun sen olduğuna inanırsın, ama ne gelenlere ne de gidenlere dur diyebilirsin.
Sen bir kervan ol, Mevlana’ya gidenlere ev sahipliği yap. En güzeli bu.
Bir askerin görev başında sevdiğinin resmini cebinden çıkarışı kadar çaresiz ve kararlı ol.