Mistisizm, okültizm, spiritüalizm gibi insan ruhunun gizemli dünyalarına kapı aralayan yaklaşımlara dair ilginiz var mı? Eğer varsa tarih boyunca gizemli ilimler ile uğraşan insanların yazdığı sırlarla dolu kitaplar da hiç şüphesiz ilginizi çekecektir.
Drgoku isimli Ekşi Sözlük yazarı da işte böylesi kitaplar üzerine bir entry kaleme almış. Biz de bu sır dolu kitaplar üzerine yazılmış bu yazıyı sizinle paylaşmak istedik.
Not: Bu yazı, yazarının izniyle yayımlanmaktadır!
Necronomicon
Fakat Wormius’un yaktım dediği bu çeviri, 1586 yılında Prag’da ortaya çıkar. Necronomicon’u bu kez ünlü İngiliz büyücü Dr. John Dee ve asistanı Edward Kelly ele geçirirler.
İlginç bir bilgi daha vereyim, kitabın Bodleian’deki çevirisi 1934 yılında kayboluyor. Adolf hitler’in okült’e (metafizik gizlere ulaşma) olan ilgisi sebebiyle bu kitabı ele geçirdiği biliniyor. İşin daha enteresan kısmı ise British Museum’daki Necronomicon çevirisi ise 1940 yılında kataloglardan silinip yeraltı depolarına kaldırıldı. Daha sonraları kraliyet mücevherleriyle beraber Galler’de özel bir şatoda saklandı.
Dünya ortak kitap arşivi, Necronomicon ile ilgili kaynakları saklamak için söz birliği ettiler.
Grimoire
Tılsımlı sözler ancak işinin ehli tarafından tatbik edildiğinde olumlu netice verir. Tatbik ritüelinde tılsımı çözen büyücü, kırmızı bir mürekkeple onu bir kağıda yazar ve insan derisine sarar.
Bu tür tılsımlı kitapların büyük bölümü pentagramlardan oluşur. Ne işe yaradığını bilmediğiniz sürece hiçbir şey ifade etmez. aşağıda bahsedeceğim eserler de birer Grimoire örneğidir.
Kenzül Havas
İşte bu sahnelerin gerçek hayattaki tezahürlerinde yararlanılan en tesirli kaynaklardan biri Kenzül Havas’tır. Seyyid Süleyman El- Hüseyin’in eseridir.
İslam dünyasında havas ilmi denilen bir bilgi alanı vardır. burada belli dua sözcükleri ve muskalarla hayata müdahale etmek amaçlanır. bazı zamanlarda durum, dua etmenin ya da kötü giden şeylere müdahale etmenin çok ötesine geçerek büyü halini alır.
Öyle ki, kitapta var olan bilgilerin kötü amaçlarla kullanılması ya da alemler arasındaki ilişkinin, çizilen sınırları aşması durumunda ölümlere sebebiyet verecek ciddi durumlar ortaya çıkabilir.
Baş ağrısından diş ağrısına, acısız ölümden öldürücü nazarlara kadar çeşitli konularda yazılmış vefkleri barındırır bu kitap.
Havas ilmi için son derece donanımlı ve tecrübeli olmak gerekir.
Bu, işin dua boyutudur ama bu vefkler üzerinde oynamalar yapmak, bir insanın gıyabında tatbik etmek, aşık etmek ya da bağlamak niyetiyle alemler arası sınırları ihlal etmek ve başka canlıları kullanmak geri dönülmez felaketlere sebep olabilir.
Clavicula Salomonis
Antik mısır öğretilerine göre ruhları yeryüzüne davet eden bir kimse onlarla iletişim kurabilirse, ruhlara istediğini yaptırabilir ve onların sınırsız güçlerinden yararlanabilir.
Bunun için sırlar kapısını açan bir anahtar gereklidir. bu anahtar ise tıpkı pentagramlarda olduğu gibi bir tür sihirli sözler ya da şekiller bütünüdür.
M.Ö. 10. yüzyılda yaşayan Kral Süleyman, vakıf olduğu sırları sadık hizmetkarlarıyla paylaşarak bu bilgileri ağaç kabuklarına ve bakır levhalara kazıtmak suretiyle geleceğe miras bırakmıştır.
1888 yılında Liddel Macgregor Mathers tarafından İngilizceye çevrilen varaklar, kitap olarak derlenmiş fakat dijital ortama aktarılan birkaç görüntüsü dışında kimseyle paylaşılmamıştır.
Semboller üzerine çalışan okültistler süleyman mühürünü, varlığı bilinen en önemli Grimoire örneklerinden biri olarak tanımlar. Hazreti Süleyman’ın mucizelerinden hareketle mührün gizemi çözüldüğünde, astral seyahatlerin yapılabileceği ve var olan alemlerdeki tüm canlılarla irtibat kurulabileceğine inanılmaktadır.
Mısır’ın Ölüler Kitabı
O işler öyle olmuyor işte! Bizlerin göremediği, görüp de anlayamadığı birçok şey var maalesef. Zaman içinde düşüncelerimi alt üst eden birçok şey…
Gelelim ilk bakışta anlayamadığımız o önemli noktalara. Her ne kadar kitabın adı “Ölüler” olsa da bana göre en büyük sihri, yaşamdan ve zamanımızın çok ötesindeki teknolojiden haberler veriyor olması.
“Ölüler Kitabı” çok büyük ve çok derin bir sır. 1758’de Cyprianus, “derinliğine ulaşılamayan gerçek kutsallığı bu kitapla tanıdım” derken, bir diğer uzman Lucien “Mısır dini, bilmecelerle doludur. konuyu iyice bilmeden ve hatta mistik deneylerden geçmeden asla küçük görmemeliyiz, ne olduğunu bilmek için bu sırları tanımak gerekiyor.” diyordu.
Bu kitap, M.Ö. 2500 yılında yazılan piramitlerdeki hiyerogliflerin ve papirüslerdeki sembollerin çözülmesiyle gün yüzüne çıktı.
“Ölüler Kitabı”ndaki sırlar sayesinde ruh, Tanrı’nın ateşinde tutuşmaktan ve 42 yargıcın (sorgu melekleri) önüne çıkmaktan korkmayacaktır.”
Peki ölüler öteki dünyada nasıl olmalıdır, ne söylemelidir?
Yani yeryüzüne gönderilen ve Tanrı’nın emirlerini içeren ilk kutsal kitaptan bin yıl önce bile mısır halkı nasıl erdemli yaşayacağını ve nasıl iyi insan olacağını biliyordu. Piramitlerde yazan bu hiyerogliflerin, kutsal kitaplardaki “iyi insan ol” emrinden ne farkı var sizce?
Üstelik dahası da var: Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde erdemli bir insan olabilmek, merdivenin en son basamağıdır. Yani ancak fiziki ihtiyaçlarını karşılayan, seven, sevilen, üreten ve bir topluma ait olduğunu hisseden insanlar erdemli olabilme üzerine kafa yorar.
M.Ö. 2500 yılından bahsediyoruz, erdemli bir insan olarak yaşamak ve erdemli bir insan olarak ölmek için Mısırlılar bu kitabı yazıyor. O zaman bu adamların bu seviyeye gelene kadar birçok konuda ilerlemiş olmaları lazım. Mesela ?
Piramitler incelenirken ilk kez keşfedilen mumyalardan radyoaktif madde ortaya çıkmış ve bu olaydan etkilenen 12 bilim adamı kansere yakalanarak yaşamını yitirmiştir. Maddenin kaynağı tespit edilememiştir.
Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazların çalışmamasının nedeni günümüzde hâlâ çözülememiştir.
Piramitler aynı zamanda dev bir güneş saatidir. Piramit levhalarına düşen gölge boyları sayesinde mevsimler, aylar ve saatler tespit edilebilmektedir.
Piramitlerin yapımı esnasında işçilerin olağanüstü bir çabayla günde 10 metreküp taşı üst üste koyduklarını kabul edersek sadece “Keops” Piramidinde yer alan yaklaşık 2.5 milyon metreküp taş, 250.000 gün yani yaklaşık 664 yılda yerleştirilebiliyor.
Büyük Piramidin açıları, Nil Nehri Deltasını iki eşit parçaya böler. Gize’deki üç piramit bir pisagor üçgeni olacak şekilde düzenlenmişlerdir. oluşan üçgen kenarlarının birbirlerine oranı 3-4-5’dir.
Yani “Mısır‘ın Ölüler Kitabı” aslında 4500 yıl önce var olmuş ve henüz çözülememiş büyük bir gizemi gözler önüne seriyor. Bu teknolojiye nasıl ulaşmışlar? Mısırlılar, papirüslere ölümden sonrasını yazmışlar da yaşarken yaptıkları ve bizim hâlâ çözemediğimiz sırları yazmamışlar mı?
Varın ötesini siz düşünün…
Bûnî Risâlesi
Altın varaklarla süslenmiş, el yazması bir kitap düşünün: mevcudiyeti, müellifi, ismi, cismi her şeyi bilinsin; sefere giden padişahların gömlekleri bu kitaptaki tılsımlar ile süslensin; cincilik ve büyücülük tarihinin en kıymetli eseri olsun ama adı açıklanmayan bir kütüphanenin yüksek güvenlikli kasalarında muhafaza edilsin ve kimse erişemesin…
İşte o kitap bu kitap! Hem de İstanbul‘daki resmi bir kütüphanede saklandığı biliniyor. Hakkında birçok akademik araştırma yapılan, makaleler yazılan bir eser.
Müellifi, Cezayirli Ebu’l-Abbas Ahmed bin Ali bin Yusuf El-Kureşî El Bûnî. Hayatı hakkında pek bir şey bilinmese de eseri üzerine yapılan yüzlerce araştırma mevcut.
Cinleri kullanarak yapılan işlere “hüddam”, işi yaptırana da “hüddamcı” yani “cinci” denir. Bûnî, her işin cinler vasıtası ile halledilebileceğini söyler. Yüzlerce sayfalık kitabında akla zar zor gelebilen ve hattâ gelmesi bile ihtimal dışında olan bütün sıkıntıların nasıl halledileceğini ve bunun için Hangi cinin hizmetkâr olarak kullanılacağını uzun uzun anlatır.
Eser hâlen İstanbul’da resmî bir kütüphanede muhafaza ediliyor, adı ve numarası kataloglarda görünmüyor ve okuyucuya çıkartılmıyor.
Irk Bitig
Dört tane farklı yüzü olan dikdörtgen bir çubuk yere atılıyor ve gelen yüzdeki işaret akılda tutularak bu işlem 3 kez tekrarlanıyor. Neticede üç simgenin sırasıyla yan yana gelerek oluşturduğu sembol daha önceden belirlenmiş 64 dilekten birini işaret ediyor.
Falım sakızlarından çıkan maniler gibi kendine bir dilek çekmiş oluyorsun. Bu dileklerin her birisinin karşısında “bu fal iyidir, keyfine bak” ya da “bu biraz sıkıntılı, aman dikkat et” gibisinden notlar da bulunuyor. O kadar da güzel bir milletiz hani.