Sabahın tercihi yapılmamıştı henüz gün doğmamış kimse uyanmamıştı. Pencereden gelen yağmur sesi ve serinliği yüzüne vuran ben hariç. Kaç gün olmuştu uyumayalı? Kaçıncı gündü bu kokusunu alamadığım? Günlerden neydi onu bile bilmiyordum. Kim olduğunu bildiğim yabancıyı özlüyordum o kadar iyi tanıyordum fakat kokusu değişmişti bana tanıdık bir yüzdü. Hatırlıyorum Beyoğlu’nun en güzel gözlü kadınıydı. Sonra oturdum kalktığım yerden pencereden dışarı baktım. Yağmura ellerimi uzattım. Sol elimi sol cebime götürüp paketten bir sigara çektim, iki dudağımın arasında bir zehir vardı çakmağı ateşlememle zehir bu kez ciğerlerime hücum etti. Sonra o eski duvar saatine baktım. Saat dört olmuştu. Herkes uyuyor ben özlüyordum. Moda sahilinde sarılmıştık, bir çay içmiştik , birbirimizi sevmiştik. Ne kadar anlam verirsen hayata o kadar erken kaybedermişsin, ne kadar değer verirsen kadına o kadar erken özlermişsin. Bunu anladığımda neler olup bittiği hakkında düşünemiyordum, ağlayamıyordum. Kilitlendim ve anahtarımı kaybettim. Rüyama gelirse ne diyeceğimi bilmediğim için uyuyamadığım geceler var. Geri gelmeyeceğini biliyorum. Sonra dönüp fotoğraflara bakıyorum. Orda gülüyoruz beraber vapurda oturuyoruz yanyana uçsuz bucaksız bir deniz var sanki karşımızda yol aldığımız. Önümüzde iki çay içimizde sevgi sanki hiç bitmeyecekmiş gibi sevmiştik birbirimizi fakat çay bitti vapurdan indik sen gittin ben kaldım. Şimdilik sadece fotoğraflarda görüyorum seni birazda yağmur yağdığında alıyorum toprak kokunu. Neriman çok güzel kadındı Beyoğlu’nun en güzel gözlü kadını ama ölüydü ben onu toprağım diye sevdim. Kaybetmek gövde gösterisiymiş hayatın ne kadar pay kaparsa o kadar çalarmış seni ayın güneş ışığından bir tutam aydınlık çaldığı gibi.
Vapur / 10.04.2012