İzlediğimiz filmlerin, dizilerin içinde yaşamayı hepimiz hayal ediyoruzdur. Şu büyük aşkların, kahramanlıkların, bir türlü bitmeyen önemli olayların, heyecanların anlatıldığı filmlerden birinin başrolü olmayı kim istemez ki?
Sanırım ben. Ben de böyle hayaller kurarım tabi, ama ben hayatımı sit-com dizilerindeki gibi yaşamayı isterdim. Bir sürü önemli olay yaşamayı değil de, tam tersi, önemli olayları bile hafife almayı, her şeye “Hayat işte, olur yaaa…” diyebilmeyi. Hani o dizilerde çok kötü olaylar yaşasalar bile, komik bir taraftan bakıp hemen ciddiyeti bozarlar ya. Çok imreniyorum işte. Kabul ediyorum, gerçek hayatta çok yapılabilecek bir şey değil. Ama madem hayal kuruyorum; bir sürü kavganın, yanlış anlaşılmanın, zorluğun arasında kaldığımı düşünmektense, sürekli gülümsediğimi düşünmeyi tercih ederim. Düşünsenize; adam işten kovulur, sevgilisinden ayrılır, ev sahibiyle uğraşır, o da yetmez alış verişte karşılaştığı çocuk bile gelip onu tekmeler, ama dünyası başına yıkılmaz. Eve dönüp arkadaşlarıyla bu konularda dalga geçmeye başlarlar.
Yanlış anlaşılmasın. Kalkıp da “Aman ben vurdulu kırdılı filmleri sevmem, ne o öyle” falan diyecek değilim. Hatta gayet sever ve izlerim. Ama onların hayatına özenmem. Çünkü o sevdiğimiz macera filmlerinde ne oluyor? Oradan oraya koşturmacalar, silahlar, dövüşler… Ha, bir de mutlaka bir araba kovalama sahnesi. Trafiği alt üst etmezler mi bir de. Yazık değil mi o yollardaki insanlara? Ters yöne girmeler mi dersin, diğer arabalara kaza yaptırmalar mı dersin, hız konusuna hiç girmiyorum. Bu sahneleri izlerken mutlaka düşünürüm bunu. Bir bunu, bir de telef olup giden figüranları. Başrolleri koruması gereken güvenlikleri falan öldürür ya kötü adam. Aileleri nasıl üzülecek diye derdine düşerim onların.
Galiba yanlış yere odaklanıyorum. Ya da belki ben kendimi başrolden çok o figüranların yerine koyuyorumdur. Sonuçta benim hayatım daha çok onlarınkine benziyor. Evden işe gidiyorum, işten eve geliyorum. En fazla yolda markete, kuaföre falan uğruyorum. Sonra yemeğimi yiyip, kanepeye oturup, kumandanın düğmesine basıyorum. Ortalama bir insanım yani. Kulağa sıkıcı geliyor, evet. Sanırım insanlar da bu yüzden macera filmlerinin içine girmek istiyorlar. Gerçek hayatta sahip olamadıkları heyecanları tatmak, kendilerini diğer insanlardan daha önemli hissetmek için. Sit-com gibi yaşamak isteyişimin bir sebebi de bu. Oradaki karakterlerin genelde dünyayı kurtarmak, çok gizli görevlerde yer almak, eli silahlı adamlarla dalaşmak gibi işleri olmaz. İşlerine gidip gelen insanlardır. Ama yine de önemlidirler. En azından etraflarındaki insanlar için, daha da önemlisi kendileri için. Bence de hiçbirimizin diğer insanlardan önemli olmaya çalışmasına gerek yok.
Her insan kendi hayatının başrolünde yeterince önemli değil midir zaten?