Kalbimdeki yalnız sesler sustuğundan beri ne vakit aklıma gelse rahmetli bir tanıdığıma Fatiha bırakır gibi hissediyorum kendimi.
Sonsuz çaresizlikler arasında onu defalarca sevip, defalarca unutamamışken bir gün karanlık bir yalnızlığın gidişatınca kabullenmek zorunda kaldım isimsiz unutuşumu.
Unutuluyordu, ilkokuldaki sınıf arkadaşımın ismini unuttuğum gibi. Geçen sene bugün nerede ne yaptığımı hatırlamıyor gibi. Zorunluluk mücadelemce unutuluyordu dün yediğim yemek gibi.
Kıvrım kıvrım yollarda çeşitli girdaplar fırsatlarınca ben tek engel olarak onu sevmeyi seçmiştim. Delilik Mısır piramitleri gibi değerliydi onu sevdiğimde. Artık uyuttuğu çok şükür sevaplarında yağmur duasına çıkan ıslanmaz düşler gibiydim. Hiç yoktum kayboluşlarımda. Elindeki ekmeği bölüşmek için izin verdiği bile değildim. Unutmak buydu işte. Söyleyin bana, onun adı neydi? Çok yalnız kaldığım saatlerce bıraktığım ümitlerimin saniyelerinde kendimi bıraktım hayallerine, hayallerinde bile görmedi beni; onu görmeyi sevdiğim gibi. Onu görmeyi sevmek merhaba aşk güneşi diyerek günümün ayan gerçeklerince ona sarılmak için can atmak gibi bir şeydi. Ben, sevaplarında dilenci sıfatı bile göremediğim kambur rahatsızlığınca onda ertelenmiş hayatlar müzesindeki göremediği antikalardan biriydim. Bir daha geçmediyse sözde aşk kuşları başımızın üstünden, bir daha uçmadıysa güzel güneşli günler kalbimizden, zaten o beni bir saniye dahi olsun sevmemişti. Varsın olsunlar kabulüm oldu, en sonunda okuma fişlerindeki çocukların isimlerini anımsar gibi anımsadım yokluğunu da ve hiç bilmediğim varlığını da. Platon’un anamnesis öğretisince kırlardaki çaresiz anımsamalara uzandım, papatyalar tevazu gösterdiler yorgun sevmelerime; unuttum ben de. Kederli yollar yürüyüş parkurlarındaki sportif çaresizliğim gibi olamazdı, zaten ben de bir daha geçmek istemezdim ona ait Oyası işlenen acıların misafirperver sokaklarından…
Unuttum ve bilirse bir daha bunu; bilirim incitmez bile kalbinin hiçbir yanını. Unutulmakta oldum bir zaman, öyle farz edeyim hiçbir zaman onda dinlenemeyişimi, çok yaşa temennisinde soluklanamayışımı.
Kalbimdeki onsuz sesler uyuduğundan beri öldü sandım aşkı. Bir daha esirgemezdim aşkın süresiz ona benden yana bakışını; yalnız, yalnızca kendimi zor tutan umutsuzluğumca kapattım cümlelerimde bile kendisini kapatmakta olan merhabalı aşk yalvarışlarımı…
Dilâra AKSOY