Tabii o zamanlar Türk kahvesiyle kafa bulabiliyordum. Yanına da o ara kafayı taktığım bir şarkı koydum mu… Saatlerce boş ve yalnız takılabiliyordum bizim evin terasında. Tabii yalnız demek doğru olmaz; aya göre yarasalar, kuşlar, böcekler de yalnız bırakmıyordu sağ olsunlar. Yarasa her yakınımdan geçtiğinde aklıma eski mahalledeki komşumuzun hikayesi gelirdi. O hikaye salt onların mıydı; yoksa zihnim de biraz ortak mı olmuştu tam kestiremiyorum. Bu yüzden arada şizofren olmamdan şüpheleniyorum ama konumuz bu değil. Yarasa her yakınımdan geçtiğinde o ne idiğü belirsiz hikaye de kafamda canlanıyordu, başrolünü benim oynadığım. Sonra dikkatimi karşının manzarası alıyordu hemen. Zamandan ve mekandan bağımsız olarak etkisinde kaldığım manzara… Kafamın içinde şarkının sözleri veya müziği değil sadece, şarkının her şeyiyle şarkı nefes alıyordu; eti, kemiği ben olmuştum sanki.
Üzerinden bi’ yıl geçti. Mekan farklı ama burda da balkonumu kendim yarattım, Türk kahvesini de yaptırdım (köpük olayından engelliyim de biraz) müziksiz; sade sokağın sesi de götürebiliyor beni buralardan, aklımda eski anılarla. Hala çözemedim, alıp götürenin Türk kahvesi olup olmadığını? Malum Türk icadı..