-Nerdesin?
Cevapsız bir soru daha. Yine aynı sabahlardan biri. Sıcak, rahatsız, miskin… Martılar çoktan terk etmiş şehri. Sabahın kırık aydınlığıyla bırakmışlar bizi. İki oda bir salon ağzına kadar bağırış çağırış. Sıhhatler olsun şehrin bütün uykusuzlarına; yağmayan bütün yaz yağmurları adına.
Ayla açamadı gözlerini. Bir şiir daha lütfen diye içeriden gelmeyen sese bağırdı, onu kalkmaya zorlayan kimse varmış gibi. “Sen nerdesin hepimiz nerdeyiz, güneş oyalıyor ikindiyi; bir kuş sesinde.”
Doğruldu yatakta, balkona yürüdü uygun adım, hızlıca bir selam verdi göğe. Göğün selamını almak için balkon demirlerinden aşağı sarktı.
-Nerdesin?
Bitmeyecek günlerden diye düşündü bugünü. O bunu düşünürken pılısını pırtısını çoktan toplamaya başlamıştı bile günün sekizinci saati.
Az kalsın unutuyordu, bilet alacaktı bugün İstanbul’a. Bayılırdı bilet almaya Ayla, hele bir de Rusça’da da bilet, билет (bilet) olup aynı anlama geliyorsa.
-Nerdesin?
Biletini akşam 21.30’a almıştı, temmuzun da 22’si. Koltuk numarası 4.
Sabahın sekizi misali toplamıştı kırmızı bavulunu Ayla. Kırmızı çantasına da okumak için bir roman koymuştu. Her zamanki gibi Harmanlı Köyü’nün tabelası göz kırpmıştı Ayla’ya, kulağında Fikret Kızılok’un Bir Harmanım Bu Akşam şarkısı çalarken. Sabahtan beri kafası karışıktı Ayla’nın, kırk sekiz güne bedel. İllerin, ilçelerin, hatta köylerin tabelalarını su okur gibi okuyordu; yanlarından otobüsle geçerken. Sahi neredeydi o? Otobüs durur gibi oldu. Korkuyordu artık soru sormaya. Kapadı gözlerini, bir kuş sesinde; içinde İstanbul dahil.