Yazıyorduk düzelirmiş gibi. Yazıyorduk olmasa da olurmuş gibi. Geçmiş zamanın hüznünde boğulup geleceği elimizin tersiyle itiyorduk sanki doğru olan buymuş gibi. Hükmetmek diyorum bir kalbe bir ruha hadi olmadı bir nefesindeki sigarana, unut gitsin desene olmayan oldurulamayan bir biz kalmışız gibi dünyada. Sonradan anlıyorduk sonradan ağlıyorduk geç anlıyorduk ama hep en son bitti diyorduk bazen başta bitirmek gerekirken.
Kışın içimizi ısıtan neyse ellerimizi ceplerimizde soğutanda odur. Aşk mı sevda mı bilmem olmadık yollarda hiç bitmeyen trafikte yokmuşsun hissine kaptıran. Gitmenin kelime anlamıyla gel diyebilmenin üçüncü dünya savaşı sonucunda oluşan yüzümüzdeki o minikten çoğalan kırışıklıklar. Ah sende yoktu değil mi, şimdi yok ama elbet oldururlar.
Elindeki yeni yara izi, sokaktaki bir topun ansızın camından içeri sekmesi, düzeltmeye çalıştıkça git gide bulanan göz altı piksellerin, ansızın bir şarkının en masum kıtasında gelen ağlama hissi falan filan konuşursak anlatacak çok şey var ama şimdi otur bir çay içelim. Ertelenmiş mutsuzluğumuz olsun konuşursak zaten mutlu anların toplamı kendini sıfırlayıp bir kenara çekilecek.