Her zaman ki gibi, yine başlarken, yazının devamından bi haberim… Ne yazacağımı ya da ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Bu aralar bulunduğum duruma da bir kalıp uyduramadım zaten. Yüzünü görmenin heyecanı midemi bulandırıyor, sesini duymak apayrı bir olay. Bu durum beni bir hayli yoruyor.
Biraz da gidişinin bende bırakacağı etkiden bahsedeyim sana. Kaybetmelere, bir insanın nefes almaya alışabileceği kadar alışkın olsam da, verdiği acıya dayanamıyorum henüz. Çok şey kaybettim, halâ da kaybediyorum. Her gidişte bir parça daha eksiliyorum ve eğer sen de gidersen eksilen şey kalbim olacak bu kez. Çaresizim diyorum, dibindeyim çaresizliğin. Ne yapacağımı bilmiyorum, seni buraya bağlayacak bir sebep bulmak ya da o sebep olmak isterdim. Seni buraya bağlayamam belki lakin ben sana çoktan bağlandım. Korkuyorum, gidişinin bende oluşturacağı yıkımdan. Bunları okuyacağını da biliyorum ve zerre umrumda değil. Ben sana gelirken olacakları göze aldım zaten. Hiç bir zaman korkak birisi olmadım, ama inan, şimdi çok korkuyorum gidişinden. Arkada kalmak istemiyorum bir kez daha.
Yazmak her zaman rahatlatıyor sanıyordum ama pek de rahatlatmadı. Sarılmadan geçmeyecek bu hüzün. Anlayacağın, sonu yok bu ağlayışların. Olur da bunu okursan, siktir etme, sana yazmamışım gibi. Her bir kelime, her bir harf seni anlatıyor.
Nerden girdin hayatıma, neden öyle güzel güldün diye sana kızmıyor değilim. Ama teşekkür de ediyorum, hayatıma girip öyle güzel güldüğün için. Bu aralar geçmeyen baş ağrım, dinmeyen göz yaşlarım ile yazıyorum, belki de yazmanın bile rahatlatmaması bu yüzden. Bu hislerim için senden özür dilemeli miyim bilmiyorum ama kendimden özür dilerim. Bu kadar üzülmeye hakkım yok.