Bitmek tükenmek bilmeyen bir yolculuk bu, içimdeki. Uzayıp giden bir yol, bitip tükenen bir son, bu hikayenin başlangıç evresi. Bazen selamlamak bir çam yaprağını, bazen yuz çevirmek kızıl gün batımından, isteksiz ve yorgun. “Ne için?” diye sormak bu, yanındaki tanımadığın insana. “Yaşamak için!” demesi bazen, “ölmemek için.” Yaşamak için elinden geleni yapıyor musun, her gün kendini biraz daha öldürürken? Hiçbir şey yapmamanın verdiği bu tuhaf duygular silsilesi, alıp götürüyor seni olduğun yerden bir ‘bambaşka’ya. Hayır diyemezsin ki, zaten sıkılmışsın olduğun yerden. Neden evet demiyorsun o zaman “yaşamaya”. Korkuyorsun. Neyden? Belirsizliğin girdabında kaybolmaktan. Ne zaman buldun ki kendini, sınırlandırılmış bu hiçlikte. Hiçlik sonsuz olabilir mi? Yaşayabilir misin doyasıya bir hiç olmak uğruna? Hayatının anlamını bulmaya yeminli misin, ta doğduğun günden beri? Önce kendini kaybet, ey insan! Çünkü bulamaz kimse, aradığında, kaybolmamış benliğini…