Ne güzel bir sabaha kalkıyor ve bir o kadar hiddetli bir güne başlıyoruz.
Edebiyatı kim anlatabilirki herkesin aksine edebiyatı en güzel sevemeyenler yazıyormuş bunu anlamak için çok fazla içinde kalmanız gerekmez aslında.
Gece,gündüz,yağmur,bahar bunlardan bahsetmek yerine daha farklı bir yolla anlatmayı deneyeceğim.
Sevdiğimiz insanların hayallerini kurarak yaşarız ve bu hayaller doğrultusunda mutlu olmayı umut etmeyi öğrenir ve bunu artık istemsizce yaptığımızı farkederiz.
Aslında sevgide böyle hadi uzun bir yolculuğa çıkalım, en güzel meyveler yanındaki insanla yeşerir onunla yediğin zaman çürük olan herşey bal tadında gelir aslında öyle olduğu için değildir.
Herşeyin normal olduğu bir güne kalkıp aslında normal olanın sadece kendin olmadığını farkettiğin zaman hayata karşı kaşlarını çatmaya alışıyorsun efsuna kapılmış bin bir yürek içinde kendine eş değer bir beden arıyorsun ya karşıdan gelen ve hiç tanımadığın bir insan sana şu hissi verebilir ”Sen kimsin ve bana naptın” çünkü öyle bir histirki bu anlamların anlamsızlığına boğulur ve tek isteğinin yabancı birine doyasıya bakmak olduğunu hissedersin evet bu kişinin yabancı olmasına bile gerek yok yıllarca yanında olduğun bir insana bile ilk günkü açlıkla bakmak ona karşı olan duygularının aslında her gecen saniye daha farklı yollarda belirdiğini görmektir.
Ne kadar seversen o kadar zarar görmezsin ama şunda bir hem fikir olabilmek isterim ne kadar seversen o kadar mutlu oluyorsun ve ne kadar aşka dolu gözlerle gözlerine ufak bir buse kondurursan o kadar içinden yüzlerce hayalin ona değdiğini anlıyorsun bence bundan güzel edebiyat olamaz.
Yakalayabildiğin kadar hayallerinin peşinden koş yakala demiyorum ama denemden vazgeçme ,vazgeçmeki arkanı döndüğünde ”keşke” kelimesine boğulmadan son nefesini verme.