Hayli uzun bir okuma listem olduğu için Elif Şafak’ın çok okunan son romanı “Havva’nın Üç Kızı”nı ancak elime alabildim. 420 sayfalık romanı üç günde bitirdim. Roman, hemen hemen herkesin kolaylıkla okuyabileceği bir açıklıkta yazılmış.
İlk olarak kitabın ismini değerlendirmek istiyorum: Havva’nın Üç Kızı. Kitabın ortalarına gelene kadar sadece bir kızın hikayesi anlatılıyor: Peri. İstanbullu, gürültülü bir aile ortamında büyümüş, içine kapanık ama çalışkan ve başarılı bir kız. Peri liseyi bitirip Oxford’u kazanan kadar romanın diğer iki “havvakızı” olduğunu düşündüğümüz Şirin ve Mona’dan hiç bahsedilmiyor. İlerleyen sayfalarda bahsedildiğinde ise son derece yüzeysel kalınıyor. Özellikle Mona’nın Mısırlı ve dindar bir feminist olması dışında neredeyse hiçbir özelliğinden bahsedilmemiş. Bu yüzden “Havva’nın Üç Kızı” bana bu kitaba uygun bir isimmiş gibi gelmedi. Yazar tabi ki kitabına istediği ismi vermekte özgürdür ancak ben romanı daha iyi anlatan bir isim olmasını tercih ederdim.
Romandaki başkahramanlar Peri ve Azur. Daha doğrusu Peri ve Profesör A. Z. Azur. Bu ismi görünce o ana kadar fark etmediğim bir şeyi fark ettim: Aziz A. Z. Zahara. Şafak’ın Aşk romanındaki başkarakterlerden biri. Alfabenin ilk ve son harfinin tercih edilmesinin özel bir anlamı var mı bilmiyorum. Ama bu benzerlik ilgi çekiciydi ve beni AŞK romanına geri götürdü.
Her iki romanda da yazardan izler taşıyan kadın başkahraman tercih edilmiş. Elif Şafak’ın romanlarında genellikle kadınların hikayeleri anlatılır zaten. Fakat her iki romanda da sorunlu ailelere sahip ve inanç arayışında olan kadın kahramanlar başrolde kullanılmış. Bu arayışları sayesinde karşılarına çıkan erkek karakterler de çok benzemektedir. Her ikisi de bir unvana sahiptir. Birisi aziz diğeri profesör. Toplumda iyi statüsü olan, bilgili, erdemli, okuyan, araştıran ve kitap yazan erkekler. Kadın başkahramanların bu erkeklerle tanışması iki romanda da kitap ve bilgi yoluyla olur.
Arayış içinde olan kadının, doğru yola ulaşabilmesi için yardım eden güç ve bilgi sahibi erkekle olan yasak aşk hikayesi, Şafak’ın bu romanda kendini tekrar etmekten ileri gidemediğini göstermektedir.
Bakıldığında her iki romanında ana konusunun inanç felsefesi olduğunu görürüz. Daha önce ele alınmış ve güzel bir sonla bitmiş olan ilahi arayış meselesinin tekrar ele alınması ve çok benzer yollardan geçen karakterlerin kullanılması; yazarın çok okunan eski romanınının etkisini tekrar yakalamaya çalıştığını ancak öncekinden çok farklı bir eser ortaya koyamadığını gösteriyor.
Gerçekten üç ayrı fikre sahip üç ayrı kızın hikayeleri ayrıntılı olarak ele alınabilseydi, okuyucuya iyi bir düşünce ortamı ve daha güçlü bir felsefi derinlik sunulabilirdi. Ama ne yazık ki iki ayrı görüşe sıkı sıkı bağlı diğer havvakızları Mona ve Şirin sadece Peri’nin kararsızlığını ortaya koyan figuranlar olarak kalmışlar. Bu sebeple “Havva’nın Üç Kızı”nın “AŞK” a tutulduğunu yeni ve özgün bir roman olmaktan biraz uzak kaldığını düşünüyorum.