Yetişeceği bir yer, gideceği bir ev ve hele acelesi hiç yok gibi yürüyor.
Sokak lambasının altından geçerken birden hızlanıyor, sonra diğer ışığa kadar eski haline dönüyordu.
Geceleri iki lamba arası yürüdüğü mesafe, özgür hissettiği tek andı hayatında.
Hatta lambası patlamış direklere bilerek uğruyor, gündüzleri dik durmaya çalışmaktan isyan eden sırtını eğdikçe eğiyor kamburuna bağımsızlığını veriyordu.
Az önce yaşama savaşından çıkmış da geceye beyaz bayrak sallıyor edasıyla sigarasını söndürmüyordu asla.
Ve adamın yetişeceği bir yer yoktu gerçekten, ne de birazcık acele.
Hayattan tek istediği görünmemekti.
Görünmezse özgür olacağına inanmıştı.
İşte; karanlığın özgürlük fikriyle birleştiği o an yüzünü okşayan ölüm esintisinden daha çekici bir şey bulamadı hayatında.