Gözlerim gördü önce, hafızam dağıldı. Orda bir yerlerde aklımın içinde sesler yankılandı, o an’a kadar hiç duymadığım ses sanki hep yanımdaymışçasına güven duydum. Anlayamadığım bir şey vardı duyduğum fakat göremediğim, hissettiğim fakat anlamlandıramadığım. Sonra yine gördüm seni bordo perdenin arkasında, sen sahnenin ışıklarındaydın bense göremediğin karanlık koltukta. Gözümü kırpmadan nasıl da izledim çok muhteşem bulmasam da süzülüp gelen ışığın gözlerindeki yansıması her şeyden önemli oldu. Neler olduğunun farkında değildim sadece yapmam gerekenler varmış gibiydi buna ihtiyaç duydum. Önce sen beni bulsan da aslında keşfeden ben oldum.
İlk kez yolda yürürken seninle içim titredi ve için titredi, hissettim. Sanki hep beklenen biriymişim gibi senin için, sanki yıllar önce varmışım da yeniden sana gelmişim gibi tanıdık bir hisle yaklaştık birbirimize.
Buz gibi çekingen ellerimi avuçlarının içine aldığında huzur kokulu mutluluğa ulaştım. Sonra nerden bilebilirdim ki göğsüne başımı yasladığımda beni sana ikna edip inandırdığında ve sana inandığımda bu kadar üzüleceğimi, nerden bilebilirdim ki… Ama sana hiç kızamam çünkü tanıyorum seni, içindeki yalnız çocuğu ben biliyorum ben aldım onu sakladım kimseler görmesin diye.
Gözlerin gözlerimde mutluyduk, sıcacıktı ellerin hep şefkat dolu. Elimi sıkıca tuttuğunda hiç bırakmayacaksın gibiydi, kalbin berraktı. Kendini anlamasan da ben anlamıştım seni ve hep sevdim, gülümse istedim ömrün boyu. Ömrün boyu unutma beni dersem bencillik yaparım o yüzden günü gelince unut beni ama yalnızca günü gelince unut.
Sen şiirler okurken bana krem rengi duvarlar içinde, mum ışığının aydınlığı yüzünde sesinin aşkı içinde kayboldum. Günlerce yürüdük aynı yollarda bıkmadan, uymayan adımlarımızı uydurmaya çalışarak ama birbirimize ulaşamayarak yürüdük. Yan yanayken kaybettik birbirimizi, aynı kaldırımda el eleyken aslında farklı yollardaydık başka başka yerlerde. Fark ettiğimizde yalnızdık ikimizde, çoktan ayrılmış olduğumuzu geç anladık. Ayrıldıktan sonra hüzün seline kapılacağımızı ne sen bilebilirdin ne de ben, boş sokakların yüzümüze savurduğu yaprakların seni bana beni sana bu kadar iyi anlatabileceğini bilemezdik, bilemezdik sokakların birbirimizi anlamlı kıldığını yaşamadan ayrılığı.
Bilemiyorum sevebilen bir insan kaybetmek ister mi sevdiğini belki de haklısın boyun eğmeliyiz kadere, birbirimizi öldürmek için şans vermeliyiz ki yeniden doğabilelim. Yüce kılmak için yaşananları, saygı duymalıyız elbet. Pencereler açmalıyız özgürlüğümüz için, eğer özgürlük senin için aşktan uzak olmaksa uzaklaş uç istediğin yere o buruk kalbin kuruyana kadar özlemden, git. Ufuklar seni bekliyor ancak unutma ki geriye dönüp baktığın ufukta hiçbir iz kalmayacak, geri dönmek istediğinde hep geç olacak, uzanmak istediğinde satır satır hüzün akacak yüreğinden.
15 Şubat 2015 saat 21.26 adımlarım seyrekleşiyor bastığım her taş sımsıkı tutuyor beni. Bir adım daha atmak için zorlanıyorum, kalbim ağzımda yürüyorum. Gözlerim rüyada gibi, hızla geçen arabalar kulaklarımı sağır ediyor; karşıdan küçük bir kız geliyor gözleri kısık, bir yere yetişmeye çalışır gibi üşüyerek hızlı adımlarla yürüyor. Rüzgâr engel oluyor şapkasının durmasına bir türlü yerleşmiyor yerine, ürkek bakışlarıyla çevresine bakarak yürümeye devam ederken fark ediyor beni, çarpışıyor gözlerimiz, bir anda o korkak kız tek bir suskun bakışıyla cesaret veriyor bana. Saat 21.28 parktan içeri adım atmadan önce son 15 adım ve yürüyorum artık cesaretliyim. Peki ya o? Gece, rengi çok da belli olmayan bir çift sokak lambasının aydınlattığı, önceki yaşantılarının olduğu ve yine şahit olacağı belki güzel belki özlem dolu diyalogların, üzüntülerin paylaşılacağı o hüzünlü bankta tek başına o an’ı beklemekte. Belki cesaretli, özgüvensiz ama istekli, hasret duyduğu gözleri tekrar görebilecek olmanın sevinciyle beklemekte. Saat 21.30 buradayım işte, o da burada. Işıkta sigarasının dumanı tüterken oradayım aceleyle atıyor sigarasını, yüzüme bakıyor. Aylar sonra ellerimiz tekrar birleşiyor hoş geldin demek için. Dökülüyor ağızdan sözler biraz özlem biraz mutluluk biraz kırgınlık bazen biraz ağlamaklı, itiraflı ama en çok özlem dolu sözcükler ve en önemlisi hasretle buluşuyor gözler. Yeni bir sayfa çevriliyor yarım kalmamak için. Artık bu metin bir hikâye olabilmek adına tozlu raflardan indiriliyor yeni bir aşk için.